İngilizce orjinali: Modern day slavery in the USA (16 Eylül 2016), https://libcom.org/news/modern-day-slavery-usa-08102016
Attica hapishane isyanının 45. Yıl dönümü olan 9 Eylül’de ABD hapishanelerinde kölelik koşullarından çalıştırılmaya zorlanan mahpus işçiler grev başlattılar. Dünya Sanayi İşçileri’nin (Industrial Workers of the World-IWW) bir kolu olan Hapsedilmiş İşçiler Örgütlenme Komitesi’nin örgütlenmesine katıldığı grev onlarca hapishanede devam ediyor ve grevle dayanışmak için dışarıda da eylemler gerçekleştiriliyor. 9 Eylül 1971 tarihinde politik haklar ve daha iyi koşullar talep eden mahpuslar Attica hapishanesinde isyan başlatmış, yaklaşık 1000 kişinin katıldığı isyanda mahpuslar 42 görevliyi rehin alarak 4 gün boyunca hapishanenin kontrolünü ele geçirmişlerdi. İsyanın 4. Gününde polis saldırısı sonunda en az 43 kişi hayatını kaybetmişti. (ç.n.)
Attika Cezaevi İsyanı’nın 45. Yıl dönümünü olan 9 Eylül 2016’dan bu yana tahminen ABD’de 24.000 kişinin grev katıldı. Eğer grevi duymadıysan yalnız değilsin. Grev ana akım medya ve hatta solun büyük bir kısmı tarafından büyük oranda göz ardı edildi. Bunun nedeni grevcilerin çoğunlukla grevlere dahil olmayan insanlardan oluşmasıdır: mahpus işçiler.
Birleşik Devletler Anayasası’nın 13. Maddesi köleliği ve irade dışı çalıştırmayı yasaklamasına karşın, onun ortaya koyduğu ifadeleri okuduğunuzda bariz bir istisnanın söz konusu olduğu açıktır: “Birleşik Devletler’de veya Birleşik Devletler yetkisi altındaki yerlerde, usulüne uygun olarak mahkum edilmiş kişinin cezası karşılığı olma dışında, kölelik veya irade dışı çalıştırma uygulanamayacaktır.”
Eğer bir suçtan mahkum edilirseniz diğer işçileri irade dışı çalıştırma ve kölelikten koruyan yasalar tarafından korunmazsınız. Böylece, Birleşik Devletlerin her yerinde, binlerce mahkum, istençlerinin dışında hapishanelerde çok az bir para karşılığı veya parasız olarak çalışmaktadır.
Uluslarası Çalışma Örgütüne göre mahpus işçilere ödenen brüt ücret saatte 23 cent ile 1,15 dolar arasında değişmektedir. Sözde “para cezaları” ve idari ücretler gibi çoğu fazlasıyla şüpheli olan vergiler ve diğer kesintiler düştüğü zaman mahpusun çoğunlukla parası olmaz veya hapishaneden borçlanmış olarak ayrılır. Brennan Adalet Merkezi 2010 yılındaki bir çalışmasında eyaletlerin ve idari bölgelerin mahkumlara ait olan harcırahları artan biçimde kötüye kullandığını ve bunun bazı mahkumların serbest bırakıldıkları zaman borca girmelerine neden olduğunu ortaya koydu. Ayrıca Arkansas, Georgia ve Texas gibi bazı eyaletlerde mahkumlar emeklerinin karşılığında hiçbir ücret almamaktadır.
Mahpus işçilerin çoğu, çamaşırhane ve mutfak görevleri, kütüphaneleri işletmek gibi hapishanenin gündelik işleriyle görevlendirilirken, çok sayıda mahpus işçi de, işçilerin düşük bir bedel karşılığı veya bedelsiz olarak uzun saatler çalışmaya mecbur edildikleri, koşulların çoğunlukla tehlikeli olduğu özel şirketlerde görevlendirilmiştir.
Mahpus emeği kullanan şirketlerin sahip olduğu en büyük avantajlarından biri yalnızca çalışmaya mecbur olan bir işgücü elde ediyor olmaları değildir, ayrıca mahpusların mahkemelerin onları çalışan olarak addetmemesinden dolayı Adil Çalışma Standartları Yasası’nın amacı olan çalışma koşullarının korunmasından yararlanamamaları nedeniyle çalışma koşullarıyla ilgili herhangi bir dava açamamalarıdır.
Amerikan Prospect’in (1) “Amerika’nın Mahpus İşgücünde Çağdaş Kölelik”(28 Mayıs 2014) başlıklı inceleme raporunda belirtildiği gibi, sorunları daha kötü hale getirmek için, işçi sendikaları mahpus işçileri temsil etmeyecek, çünkü onlar diğer endüstrilerle rekabet eden ürünler üretiyorlar. Veya bir başka deyişle, mahpus işçiler diğer işçilerin çalışma koşullarının altını oymaktadır, çünkü onlar kapitalist sınıfların -asgari ücret, çalışma koşulları, sağlık ve güvenlik konuları ve bunlar gibi diğer meselelerde olduğu gibi- her zaman yakındıkları rahatsızlıklarla uğraşmak zorunda kalan şirketlerce üretilenlerden daha ucuza imal edilebilen mallar üretmektedirler.
Mahpus emeğinin kullanımı Michigan İnfaz Bürosu sözcüsü Chris Gautz gibileri tarafından şu ifadelerle savunuldu, “İş mahpuslar için parasal değer sağlıyor, fakat daha da önemlisi, pek çok mahpus bize bugüne kadar asla bir işe sahip olmamış olarak geliyor. Yalnızca yaptıkları işin gereklerini öğrenmiyorlar, zamanında orada bulunmak gibi basit beceriler, genel iletişim becerileri, nasıl eleştiri alacağını ve daha önce deneyimlemedikleri pek çok şeyi öğreniyorlar… Amaç tahliye edilmelerinden önce onlara iş bulmak.”
Peki, teoride durum bu olabilir ama acımasız gerçek pek çok mahpus işçinin hapishaneye gelmeden önce işsiz olmadığı ve hapishane işçiliğinin her zaman onlara tahliye edildikten sonra yeniden işe girmelerini temin edecek beceriler sağlamadığıdır. Bunun nedeni birçok işin vasıfsız olması ve nakit sıkıntısı çeken, kar amacı gütmeyen organizasyonlar ile Avusturalya’da ve Yeni Zelanda’da düzensiz aralıklarla yıllarca kullanılan herkesin aşina olduğu adıyla sözümona “işsizlik parası karşılığında çalışma” programları denilen resmi kuruluşlar arasında sık sık yükselen diğer istihdam programlarıdır.
Mahpus emeğinin kullanılması ile ilgili bir diğer sorun, uluslarası kuralların ihlal ediliyor olmasıdır. Birleşik devletlerin imzacı devletler arasında olduğu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 4. Maddesi şöyledir, “Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz, kölelik ve köle ticaretinin her türlü biçimi yasaktır.” Yine de, öyle görünüyor ki eğer Birleşik Devletlerde tutuklanacak ve hapsedilecek kadar talihsizseniz, kölelik ve irade dışı çalıştırılmaya maruz kalırsınız.
Bir de durumda Birleşik Devletler yönetiminin Çin’i zorunlu mahpus emeği kullandığı için kınamasından dolayı öyle katıksız bir iki yüzlülük var ki. Örneğin, 6 Haziran 2016’de CNN Birleşik Devletler’in Çin Hükümeti ve Çinli işyerlerine zorunlu mahpus emeği kullandıkları için baskıyı arttırdığını bildirdi. CNN ayrıca Birleşik Devletler’de mahpus emeğinin de dışarıya kiralanmasında sorumlu olan federal ajansın da (UNICOR) (2) Birleşik Devletler’deki mahpus işçilerin düşük ücretler ve yoğun sömürü koşullarına katlandığı konusunda eleştirilere maruz kaldığını da belirtti.
Asıl ilginç olan, makale yazarı Sophia Yan’ın Birleşik Devletler’in zorunlu işçi kullanımını mazur gören anlam bozucu sözleriydi: “Çin’in tersine, Birleşik Devletler mahpus emeğinin kullanıldığını reddetmiyor. Tutuklular, hukuk sisteminin şeffaf olmadığı ve itirafların kimi zaman baskı altında gerçekleştiği Çin’e göre daha şeffaf bir hukuki sürece ve yargı denetimine tabiler.” Yukarıda belirtildiği gibi, Amerikan cezaevi sistemindeki zorunlu işçilerin herhangi bir hakları yok çünkü çoğu Amerikalı işçiyi koruyan yasalar Adil Çalışma Standartları Yasası tarafından işçi kabul edilmedikleri için mahpus işçilere uygulanmıyor. Ayrıca şu iddia da çok başarısız bir argümadır: Birleşik Devletler mahpus işçiliği kullanabilir çünkü bu konuda şeffaftır, fakat Çin yönetiminin bunu yapması yanlıştır çünkü o şeffaf değildir.
Mesele herhangi bir biçimde köleliğin yanlış olmasıdır. Uluslararası yasalar açısından yanlıştır. Ahlaki yönden yanlıştır. Hatta Birleşik Devletler yasalarına göre de yanlıştır. Yine de Birleşik Devletler mahpus emeğinin (köleliğin) kullanılmasına izin veriyor- bu uygulamanın ileride mahpus tahliye edildiği zaman mahpusların çıkarına hizmet ettiği yönündeki fazlasıyla belirsiz gerekçelerle.
Belki de daha fazlasını söyleyen istatistik Mother Jones’un (3) mahpus emeğinin kullanılmasından gerçekten kimin çıkar hakkında bahsettikleriydi. Mahpus işçi greviyle ilgili 19 Eylül 2016 tarihindeki makalede Mother Jones şöyle belirtti: “Kayıtlara göre mahpus işçiler Florida vergi mükelleflerinin 2014 yılında 59 milyon dolardan fazla tasarruf etmelerini sağladı”
Dolayısıyla vatandaşlarını sömürüden koruması gereken devlet, aslında vergi bütçesini düzenleyerek işçi sınıfının sömürüsüne katkı sağlıyor. Zoraki mahpus emeğinden gerçekten kimlerin fayda sağladığını çözmek için ekonomi doktorası gerekmiyor. Bu mahpus işçi ödeneklerini, işçi sınıfının ücretleri ve koşullarını baltalamak ve rekabette fiyat düşürmek için pervasızca yasadışı, el altından ve haksız biçimde kullanan işyeri sahipleridir. Hizmetleri sağlayan insanlara ödeme yapılmaması ve onlar herhangi bir çalışma standardına ve yasal korumaya sahip olmaması sayesinde büyük vergi indirimleri alan vergi mükellefleridir. Bu düzenlemeden herhangi iyi bir şey elde etmeyen tek kesim işçilerin kendisidir. Çalıştıkları işletmeler ve diğer kurumlar mahpus emeği kullanan şirketler veya idari bölge ve eyalet kurumları ile rekabet edemediği için işlerini kaybediyorlar.
“Dünyanın bütün işçileri birleşin! Zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok!” Bu söz bir klişe oldu ama aynı zamanda doğrudur. Birleşik Devletler, Çin ve diğer ülkelerdeki mahpus işçilerinin durumunda zincirler mecazi değil, fakat oldukça gerçektir. Dünyanın işçileri en savunmasız olanların bu utanç verici sömürüsünü kabul etmemelidir. Amerikan işçi sendikalarının veya Birleşik Devletler hükümetinin mahpus işçilerin sömürüden kurtulmaları için hiçbir şey yapmamanın bahanesi olarak anlam bozucu kelimeler kullanmalarına izin vermemeliyiz. Kölelik, irade dışı çalıştırma veya işyerinde zorlamanın herhangi başka türü tüm insanlığa hakarettir ve tümüyle bertaraf edilene kadar karşı çıkılmalıdır. İnsan haklarına ve birey haklarına saygılı olduğunu iddia eden bir ülkede, işçilerin ana akım medyanın bile çağdaş kölelik olarak adlandırdığı koşullarda çalışmaya zorlanmasına sessiz kalmak kabul edilebilir değildir.
Bu makaleyi bitirmek üzere olduğum esnada, hapishane grevini örgütleyen gruplardan biri olan Free Alabana Hareketi’nin, gardiyanların da greve katıldığı yönünde açıklamasını okudum. Onlar da hapishanedeki düşük ücretler, aşırı kalabalıklık ve insan hakları ihlalleri gibi koşulları protesto etmeye başlamışlar.
Olumsuz taraftan, Florida, Virginia, Ohio, California, and Güney Carolina’daki protestoların örgütleyicileri başka görevlere transfer edilmek, dışarı çıkma yasağı veya hücre cezaları gibi çeşitli yaptırımlara maruz bırakıldılar. Oysaki bütünüyle düşündüğümüzde, grevlerin şiddete yöneldiğine ilişkin hiçbir işaret yoktu.
Yazının yazıldığı dönemde grevler hala sürüyordu. Dünya Sanayi İşçileri’nin (Industrial Workers of the World-IWW) bir bölümü olan Hapsedilmiş İşçiler Örgütlenme Komitesi için çalışan Ben Turk’a göre 24 eyalette yaklaşık 40-50 civarında hapishanede değişen oranlarda hapishane grevlerine katılım oldu.
Eyalet veya federal otoritelerin herhangi bir değişiklik yaptıklarına yada bu şartlarda herhangi bir değişiklik yapma niyetleri olduğuna ilişkin bir işaret yok. Bu hiç kimse için bir sürpriz değil. Ancak, Birleşik Devletler’deki hapishane grevinde eğer herhangi bir gelişme olursa neyin ortaya çıkacağı belirsizliğini koruyor.
- The Amerikan Prospect, 1990 yılından bu yana ABD’de yayınlanan politik dergi (ç.n.)
- UNICOR veya diğer adıyla Federal Prison Industries (Federal Hapishane Endüstrileri) (ç.n.)
- Mother Jones, 1976 yılından bu yana ABD’de yayınlanan bir politik dergi (ç.n.)
Çeviri: Yeryüzü Postası
Bir yanıt yazın