Kriz İçindeki Dünya İçin Bir Alternatif İspanya 1936-1939: Liberter Kolektiflerin Ekonomisi

Abraham Guillen’in 1975 tarihli yazısı Anarşist Bakış internet sitesi tarafından Türkçeye tercüme edilerek yayınlanmıştır.

GİRİŞ

İspanya’nın dünya anarşist hareketi açısından özel bir tarihsel önemi vardır. 1936-9 İspanyol İç Savaşı ve Devrimi hakkındaki yayınların sayısı ve kapsamı giderek artıyor. Bu tamamen anlaşılabilir bir şeydir, çünkü tarihin bu dönemi bu yüzyılın en etkileyici olan, ve devrimler tarihindeki en hayati dönemini temsil eder. Anarşistlerin bu konu üzerinde kapsamlı bir şekilde yazmaları da eş derecede anlaşılabilir bir şeydir, çünkü anarşistler ve sendikalistlerin İspanya’sı ve 1936, anti-otoriter ve anti-devletçi ideolojinin etkisi ve yönlendirici ışığı altında tarihte gerçekleştirilen en tutarlı ve en geniş kapsamlı değişikliği temsil etmektedir. İspanya, büyük ölçüde, sendikalist sendikaların devrimci eylemleri sayesinde anarşist ideallerin uygulamaya koyulabileceği asli esin kaynağı ve kanıtı haline gelmişti. İşçilerin dayanışma, karşılıklı yardımlaşma ve özgürlüğe dayanan yeni bir yaşamı yaratmaya giriştikleri, devrimci bir toplumun iki, üç yılı[ndan oluşan] İspanyol devrimi, “toprak köylülere, fabrikalar işçilere” talebinde bulunan 1917 Rus devriminin anarşist-esinli sloganlarını, İtalya’da 1920’nin Fabrika Komiteleri hareketini veya 1921 Kronştad gibi öteki anarşist çabaları gölgede bırakmıştır.

Yine de, İspanya ve 1936, geniş yelpazede bir tartışmaya ve yayına yol açmış olmasına rağmen, sendikalist sendika Ulusal Emek Konfederasyonu’nun [National Confederation of Labour] (CNT) ilhamıyla hareket eden, şehir ve kırlardaki devrimci işçi sınıfı tarafından kurulan yüzlerce kolektifin içinde yer aldığı devrimin ekonomisi hakkında pek az şey yazılmıştır.

İspanya’daki anarşistler, eskinin küllerinden yükselmekte olan toplumun ekonomik yönetiminin gelecekteki örgütlenmesi hakkında canlı ve karmaşık tartışmalar yapıyorlardı. Nihayetinde, ve özellikle de 1900’dan itibaren İspanya’da sendikalist düşüncelerin [kazandığı] kuvvet nedeniyle, Bakunin’in ekonomik örgütlenmeye dair orijinal düşüncelerine büyük bir benzerlik gösteren özgür belediyecilik kavramı benimsendi ve anarşist konferanslarda onaylandı.

Anarşist ekonomist Abraham Guillen’in 1988’de Economia Libertaria (Fundacion de Estudios Libertarios, Bilbao) adıyla basılmış olan kitabının Üç ve Beşinci bölümlerinden yazılan bu broşürde, yazar, İspanya’nın yarısını faşist denetimine bırakan Haziran ayaklanmasının öncesinde bu fikirlerin benimsenmesini ve 1936 CNT Kongresinde onaylanmasını inceliyor. Bu fikirleri genel olarak inceleyerek ve 1936’da yaratılan bazı anarşist kolektiflere bakarak, üç yıl boyunca binlerce insanın yaşam tarzını meydana getiren bu deneyimlerin başarısını değerlendiriyor, ve günden güne gerçekleştirilen gelişmelerden sonuçlar çıkarıyor.

Guillen, sayıları yaklaşık 500’ü bulan İspanya’nın Kuzey Batısı’ndaki Aragon’daki kolektiflerin, daha önceki kapitalist yapılardan daha rasyonel, eşitlikçi ve demokratik bir şekilde örgütlenmiş olan yeni bir ekonomik ve toplumsal düzeni örgütleyebildiklerini ortaya koyuyor. Kolektifler, 19 Temmuz 1936 faşist ayaklanmasının başarısızlığının hemen ardından yaratılmıştı, ve başarıları Franco’nun milliyetçi kuvvetlerinin istila etmeyi başaramadıkları “özgür” İspanya’ya hızla yayılmıştı.

Bunların kuruluşları ve örgütlenmeleri, görünüşte her ne kadar kendiliğinden olsa da, büyük ölçüde İspanyol anarşistlerinin ideolojik ve pratik düzeylerde yıllarca süren hazırlıklarının bir ürünüydü. Bu, anarşist hareketteki azmin ve bu fikirlerin açıklığının bir takdiri olması kadar, ayaklanma zamanlarında sendikaların dışında yer alan işçiler tarafından, daha eşitlikçi bir toplum beklentisiyle sıklıkla benimsenen anarşist ülkülerin bir kere daha onaylanması olarak da kabul edilebilirler. Anarşist ideolojinin 1936 devriminin yönlendirici ışığı olması gerçeği, en yaygın ve en etkilisi değilse bile, şimdiye kadar görülen devrimlerin en etkili ve yaygın olanlardan birisinin yaratılmasını sağladı. Kazanımların çabukluğu ve etkilenilen değişim, yanlızca tartışma ve eyleme boğulacak olan, her şeyi kapsayan, her şeye egemen olan bir siyasi partinin olmadığı durumlarda, devrimci olan ve o kadar da devrimci olmayan işçilerin toplumun devrimci dönüşümünü gerçekleştirebileceğini bir kere daha ispatlamıştır. Devrimci toprak emekçileri ve endüstriyel proletarya, milliyetçi ayaklanmanın bastırılmasının ne anlama geldiğini biliyordu, ve tarlalar ile fabrikaları ele geçirmek için hiçbir emri beklemedi.

Bu faaliyet ve devrimci durumun bu [şekilde] kavranışı, zamanın devrim için olgunlaşmadığını iddia ederek, kolektifleri prestij ve kaynaklardan yoksun bırakmak için elinden geleni yapan İspanyol Komünist Partisi’nin rolüyle tamamen zıtlık gösteriyordu. Katı Marksistler işçilerin hazır olmadıklarından, ve ilk önce “sosyalizm”e doğru giden tüm mekanik basamaklardan geçilmesi gerektiğinden şikayet ediyorlardı. Bu kelimeler, işçiler, devrimci bir parti gereksinimini bertaraf ederek, kendi kaderlerini ellerine alırken söylenmekteydi.

Guillen, partinin ve devletin çıkarlarını temsil ettiğini iddia ettiği [kesimlerin çıkarlarının] önüne geçiren devlet sosyalizminin ve Marksizmin sınırlamalarını göstermektedir. Ancak bu broşür İspanyol devrimindeki sendikalistlerin faaliyetlerinin tamamen övücü bir muhasebesini sunmamaktadır. Guillen kendisini anarşist kolektiflerin olumlu yanını anlatmakla sınırlamaz. Bölümün sonuna doğru, siyasi iktidar sorunuyla, devrimci bir durumda içine düşülen problemlerin değerlendirilmesinde anarşistlerin yetersizliğinin sebep olduğu bazı hataları tartışır.

Sendikalistlerin devlet gücünün tahrip edilmesinin ve atomizasyonunun [parçalarına ayrılmasının] gerekliliğini daima anladıklarını kabul ederken, devletin ve onun siyasi bedeninin yerini alacak çok az alternatif yapı yaratımış olduğu için CNT’nin sorunu tam olarak anlayamamış olduğuna dikkat çeker. CNT’nin fiili olarak ekonomik ve toplumsal düzeylerde gücü elinde bulundurmakla beraber, siyasi iktidar sorununu ihmal etmesi, devlet aygıtını ele geçiren ve onu devrimci işçi sınıfı tarafından yaratılmış olan özgür kolektif yapıya karşı kullanan karşı-devrimci unsurlara açık kapı bırakması olgusundan bahseder.

Bu taktiksel kusuru tedavi etmek için, parçalarına bölünmüş bir “öz-iktidar”ın [self-empower] veya kuvvetlenme [empowerment] yapısının yaratılmasını tavsiye eder. “Auto-poder” terimi, çevirmenin Guillen’in orijinal teriminin arkasındaki düşünceleri en iyi yansıttığını düşündüğü şekilde, metin boyunca “toplumsal iktidar” [power, güç] olarak tercüme edilmiştir. Bu “iktidar” açıkça kilisenin, devletin veya partinin iktidarından farklıdır. Anarşistler ve sendikalistler iktidarın tahrip edilmesini arzularken, aynı zamanda güçsüz olmayı arzulamazlar; diğer bir deyişle, onlar iktidarın parçalarına bölünmesini, onun paylaşılmasını, böylece de hiç kimsenin bir başkası üzerinde hakimiyetinin olmamasını, ancak herkesin özgürlüğünü ve diğerlerinin özgürlüklerini koruyabilmesini isterler. Bu onların nihai amacıdır ve bu kısa broşür bu amaca adanmıştır.

Çevirmen bu broşürün üretilmesine dahil olan birçok kişiye teşekkür borçludur: metin üzerinde yorumda bulunan Doğrudan Eylem Hareketi’nin [Direct Action Movement, DAM] birçok üyesine, özellikle de Manchester ve Norwich DAM-IWA’sine. Bu broşürde, La Presa Yayınlarının, yeni oluşturulan Endüstriyel Eğitim Birliği’nin başarılı olması, ve Entenasyonal İşçi Birliği’nin [International Workers’ Association, IWA] hedeflerinin gerçekleştirilmesi umudunu taşıyoruz.

Richard Cleminson & Ron Marsden
Temmuz 1992

Not: Bu metin 1988’de yazıldığı ve o zaman SSCB hala varolduğu için, SSCB’ye şimdiki zamanda yapılmış göndermeler bulunmaktadır. İngilizce çevirisi bunu aynen yansıtmaktadır.

TARIMDA, ENDÜSTRİDE VE KAMU HİZMETLERİNDE KENDİNDEN YÖNETİM

İspanyol anarşizmi ortaya çıkmasından itibaren, yalnızca ücret taleplerini, çalışma hakkını, koşullarda iyileştirmeleri değil, aynı zamanda Liberter Komünizmin gerçekleştirilmesini içeren bir ilk program benimsemişti. Anarşistler, 19 Temmuz 1936’ın öncesinde, tümü de büyük anarko-sendikalist yandaş [kitlesine] sahip olan, İspanya’daki Casas Viejas, Alto Llobregat ve Gijon gibi yerlerde anarşist Toplumsal Devrimi ilan etmişlerdi. Tüm bu köy ve kentlerde tapu kayıtları yakıldı, para ortadan kaldırıldı ve Liberter Komünizm bir gerçeklik haline getirildi.

İspanya’da, 1936-9 devrimi sırasında, meclislerin doğrudan demokrasiyi güvence altına aldığı, sahip oldukları kendinden yönetim komitelerince idare edilen liberter kolektifler, kendi üretim ve artıklarının kontrolüne sahiptiler. Her sektör için komiteler belirleniyor ve delegeler atanıyordu; bunlar tam bir özgürlük içinde devletten bağımsız hareket ediyorlardı. Hiç kimse liberter bir kolektifte kalmaya zorlanmıyordu. SSCB’de, Stalin rejimi altında, köylüler kolhozlarını terk edemez ve yeni serflermişçesine ona bağlıyken, [İspanya’da] her birey istediği zaman ayrılabiliyordu. Ancak İspanya’nın liberter kollektiflerinin en önemli yanı onların ütopist olmamaları, aksine oldukça gerçek olmalarıydı, çünkü hiçbir otoriter yapı olmaksızın üretim artışını ve altyapının geliştirilmesini başarmışlardı. Bu, çoğunda emek gücünün yüzde kırka varan bir kısmının, yani en genç kesiminin Cephe’ye –bilhassa Aragon’da– hareketlendirilmesine rağmen başarılmıştı.

CNT’NİN DEVRİMCİ AMAÇLARI

Liberter kolektifler, fabrika komiteleri, kendinden yönetim, baskıcı ve sömürücü bir devlet olmaksızın toplumun kendinden örgütlenmesi kavramları, tüm bunlar CNT tarafından hesaplanmıştı. Bu konular, Mayıs 1936 Zaragosa Kongresi’ndeki acil programda ele alınmıştı.

İspanyol anarko-sendikalistleri açısından, sendika, sosyal demokrat veya Hristiyan demokrat sendikalar gibi kurumsallaşmış bir varlık değildi; toplumsal devrimi ortaya çıkaracak ve liberter komünizmi kuracak isyancı [insurrectionary, ayaklanmacı] bir araç olarak görülüyordu. 1936 Kongresine göre, devrimin zaferinin ardından yeni toplumun örgütlenmesi konusunda alınacak ilk tedbirler [şöyleydi]:

Devrimin şiddetli aşaması sona erer ermez, özel mülkiyet, devlet, otorite ilkesi ve böylece de insanları sömürülenler ve sömürenler olarak, ezenler ve ezilenler olarak bölen sınıflar ortadan kaldırılacaktır.

Refah toplumsallaştırılır toplumsallaştırılmaz, özgür üretici örgütleri üretim ile tüketimin doğrudan yönetimini üstleneceklerdir.

Her yerellikte liberter komünler kurulur kurulmaz, yeni toplumsal mekanizma etkili olmaya başlayacaktır. Her sektördeki ve meslekteki üreticiler, sendikaları ve işyerleri ile birlikte, bunun örgütlenmesi gereken biçimi özgürce belirleyeceklerdir.

Liberter komün kurulur kurulmaz, gıda, giyim, temel malzemeler, araçlar, vb. gibi burjuvaziye ait olan tüm herşey kamusallaştırılacaktır. Bu maddeler, bunları kolektifin faydasına doğrudan yönetebilecek olan Üreticilere devredilmelidir.

Bu, Bakuninci ikili sosyalist federasyon idealine denk düşer. Bir parçası devletin yerini alacak kendinden yönetim gövdesi, diğeri ise endüstri veya hizmete göre örgütlenmiş kolektif olacaktır. Yukarıdan aşağıya doğru örgütlenen bu ikisinin federal birlikteliği, Toplumsal (veya Ulusal) Ekonomi Konseyi’ni oluşturacaktır. Bu, sınıf-temelli burjuvaziyi veya demokratik devleti yıkacaktır.

Zaragosa Kongresi, federalist liberter sosyalizmin örgütlenmesi üzerine şunları söylüyordu:

Eğer İspanya toplumsal dönüşümün gerçekleşeceği yegane ülkeyse, ve eğer bu ekonominin en iyi olası gelişimi için avantajlı olarak değerlendirilirse, endüstriyel üreticilerin birlikleri ile tarımsal üreticilerin birlikleri ulusal olarak federe hale getirilecektir. Aynı şekilde, uygun olan yerlerde, liberter komünlerin gerekliliklerini karşılamak amacıyla, aynı ilkeler etrafında hizmetler de federe hale getirilecektir.

Bizler, en özgür insanın –bu olayda, en özgür komünün– diğerlerine en az ihtiyacı olan kişi olduğunu belirten biyolojik ilkeyle uyumlu olarak, yeni toplumun zaman içerisinde, özerklik için [gerekli olan] her komünün bütün tarımsal ve endüstriyel gereksinimlerini karşılayabileceğine inanıyoruz.

Bizler, devrimimizin tamamen eşitlikçi bir temelde örgütlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Devrim tek başına karşılıklı yardımlaşma veya dayanışmayla kazanılamaz. Her insana gereksinimi olanı vermek zorundayız, tek sınır yeni yaratılan ekonominin dayattığı [sınır]dır.

İspanyol liberter kolektifleri, burjuvazinin ve burjuva toplumunun göze batan eşitsizlikleri olmaksızın, kıtlıkta bile herkes arasında ekonomik eşitliği sağlayarak, bol olanı kolektivist toprak-işçileri arasında bedelsizce dağıttı; ancak kıt olanı da karneye [rationing card] bağladı.

Liberter bir toplumda ürün değişimi konusundaki ilkelere gelince, CNT değişim mekanizmasının nasıl işleyeceğini şöyle açıklıyordu:

Halihazırda belirtmiş olduğumuz üzere, örgütümüz bireyin grup ve komün içerisindeki özgürlüğünü güvence altına alan bir örgüttür. Keza federasyonun da konfederasyon içerisindeki özgürlüğünü güvence altına alır.

Biz bireyden başlayarak kolektife doğru ilerliyoruz, böylece de bireyin dokunulamaz olan özgürlük hakkını güvence altına aldık.

Bir komünün sakinleri, üretim, tüketim, eğitim, hijyen gibi onları etkileyen ve ahlaki/ekonomik gelişimi için gerekli olan herşeyle ilgili dahili sorunları tartışacaktır. Eğer bir sorun bir ilin veya bir eyaletin tamamını etkiliyorsa, çözümü federasyon sağlamalıdır; federasyonun düzenleyeceği toplantı ve meclislerde tüm komünler temsil edilmelidir. Delegeler, komünlerin daha önce benimsemiş olduğu kararları yansıtacaktır.

Bu yolla, doğrudan demokrasi geleneksel, dolaylı, parlamenter, burjuva veya bürokratik demokrasinin yerini alacaktır; ve siyasi alanda kendi toplumsal gücünü uygulayabilen ve ekonomik alanda kendinden yönetimi gerçekleştiren insanlar kaderlerini kendi ellerine alacaklardır. Böylece, bürokratik merkeziyetçiliğin ve devletin yönetici sınıflarının, ekonomik totaliterlik yoluyla insanların özgürlüğünü ve doğrudan katılımını boğdukları Marksist-Leninist Sovyetler Birliğinde gerçekleşmemiş olan birşey, yani federalizm ile sosyalizm birleştirilecektir. Orada, yüce diktatör haricinde hiç kimse özgür değildi; diğer herkes tamamen devletin kulu idi.

İşçi sınıfı, tarımı, endüstriyi ve hizmetleri kontrol edene değin asla kurtulmuş olmayacaktır. Eğer devlet herşeye sahip olur ve ücretli emeğin ürünlerini kontrol ederse, devletin işçilerden kar yaptığı yerde sömürücü bir sistem ortaya çıkar. Bu devletçe [sağlanan] merkeziyetçi üretim ilkesine karşı, İspanyol anarko-sendikalistleri Zaragosa Kongresinde şunu belirtiyorlardı:

Komünler arasında ürünlerin değişimi için gerekli olan şeylerin belirlenmesi amacıyla Komün Konseyleri, komünlerin bölgesel federasyonları ve Konfederal Üretim-Tüketim Konseyi ile işbirliği içinde çalışacaktır.

Komünler ile Üretim ve İstatistik Konseyi arasında oluşturulan işbirliği sayesinde, sorun basitleştirilecek ve çözülecektir.

Bizzat komünün kendisinde, atölye ve fabrika konseyleri tarafından üyelere üretim kartları dağıtılacak, böylece tüm üyelerin ihtiyaçlarının karşılanması sağlanacaktır. Üretim kartı şu iki ilkeye göre düzenlenecektir: 1) devredilebilir olmayacaktır; 2) yapılan işin değerinin kart üzerine kaydedilen gün sayısıyla belirlendiğinin, ve geçerlilik süresinin oniki ayı geçmeyeceğinin benimsendiği bir prosedür uygulanacaktır.

Komün Konseyi, aktif olmayan nüfusa üretim kartları sağlayacaktır.

Böylece, bütünleştirilmiş bir üretimin kendinden yönetimi ve dağıtımı sistemi yaratılmıştı. Burada, malları ve hizmetleri devlet değil, işçiler kontrol etmektedir.

İSTİHDAM YAPISI

Toprak işçilerinin çalışması, liberter komünlerin oluşturulmasının öncesinde, temel bir yolla cinsiyet ve aileye göre bölünmüştü. Aileler üretimlerinin büyük bir kısmını kendileri tükettikleri için, azgelişmiş veya geçimlilik türü bir tarım sürmekteydi. Bireylerin küçük mülkleri toplumsal mülk haline getirildiğinde, çalışma çok daha rasyonel bir temelde bölüştürüldü. Sosyalist liberter devrim, İspanyol kırsalının eskimiş yapılarının değiştirilmesini sağlayan teknolojik, ekonomik ve toplumsal bir devrimdi. Aktif nüfusun % 52’sini barındıran ekonominin bu sektörüne mekanizasyon henüz girmemişti. İşin büyük bir kısmı katırlar ve basit aletlerle yürütüldüğü için, hektar başına işçi üretkenliği düşüktü; bir traktörün veya modern tarımsal uygulamaların görülmesi oldukça nadirdi.

Bireysel refah ortak mülk haline getirildiği için, sosyo-ekonomik ve yasal yapılarda bunun sonucunda gerçekleşen değişiklikler her aile içindeki ve kırsal toplumun tümündeki toplumsal işbölümünü değiştirdi. Liberter kolektifler, yürütmekte oldukları büyük devrimin doğasını tam olarak idrak edememişti; bu nedenle de liberter komünizmin yaratılmasının, koltuk entelektüeli sosyalistlerin veya bürokratik komünist liderlerlerin aşırı kuramsallaştırmalarının değil, bir eylem meselesi olduğunu dünyaya gösterememişti.

Örneğin, Jativa’da özel mülkün işçi sınıfı tarafından doğrudan yönetilen ve devlet idarecileri tarafından dayatılmayan toplumsal mülke dönüştürülmesi, 1936’da 17.000 sakine sahip kentin tüm üretim dalları ile sosyal ve kamusal hizmetlerini bütünleştirecek şekilde, işbölümünde devrimci bir değişiklik yarattı. Yaklaşık olarak 3.000 kadarı CNT üyesiydi. Bu, iyi eğitimli aktif bir azınlığın çoğunluğa devrimci ekonomik, toplumsal ve siyasi değişiklikler yapma konusunda esinlendirici olabileceğini göstermektedir.

Jatica liberter kolektifi 16 Ocak 1937’de kurulduğunda, toprak işçileri tarafından belirlenen ve kabul edilen kurallar entelektüellerin düşündüğü herhangi bir sosyalizmden daha sosyalistti. Örneğin, anlaşmanın 10. Maddesi çalışmayı ve farklı ürünleri şu birimlerde örgütlemekteydi:

istatistik, gübreler, tohumlar ve yeni ürünler, buharlı dezenfeksiyon ve ürün hastalıkları, kooperatif ambarları, çiftlik hayvanları, kümes hayvanları ve arılar, alet ve makinalar, konserve yapımı ve reçeller, ücretler, otlak arazileri, ürün nakli ve satışı, üretimin örgütlenmesi ve dağıtımın teknik yönetimi ve emek örgütlenmesi.

Tüm bunlar, işçilerin doğrudan katıldığı, işin başkalarına havale edilmeksizin her saat ve her gün kendilerince yapıldığı özel birimler ve komisyonlar aracılığıyla yürütülüyordu. Böylece pratik ve çok yönlü bir kendinden yönetim gerçekleştiriliyordu.

Jativa kolektifi, 11. Maddeye göre, bağımsız mecliste bir Başkan, Sekreter ve Veznedar seçiyordu. Ayrıca, her birim veya komisyon için bir sözcü seçiliyordu. Tüm bu görevler seçiliyorlardı, ve üyelerin isteği üzerine geri çağırılabilir nitelikteydi. Ayrıca, komisyon üyeleri bürokratlar haline gelmediler; komisyonların işleriyle meşgul oldukları zamanın dışında diğer üyelerin yaptığı işleri onlar da yapmak zorundaydılar.

Tarımsal ve çiftlik hayvanı üretimine göre olan işbölümünü yanısıra, katılımlarının bölgedeki emeğin örgütlenmesinin daha bütüncül olacağının düşünüldüğü pek çok zanaatkar da Jativa kolektifinin içerisinde yer alıyordu. Kendinden yönetim yalnızca fabrika düzeyinde değil, bütün bir kentte başarılmıştı, böyle bir şey SSCB’de veya Doğu’nun geri kalanında varolmadığı için eşi olmayan bir şeydi.

Jativa kolektifinin büyük bir özelliği ise, yerel burjuvazinin önemli bir üyesi olan zeytin yağı fabrikası sahibinin hiçbir zorlama olmaksızın, tamamen gönüllü bir şekilde, ailesiyle birlikte kolektifin üyesi olması ve tüm zenginliğini kolektife vermiş olmasıydı. Eski sistemde yine oldukça ayrıcalıklı olan oğullarından birisi de karısınınki ile birlikte tüm parasını vermişti. Son olarak, kolektifin burjuva kökenli olan Sekreteri de yine tüm parasını ve mülkünü kolektife vermişti. Bu, genel çıkarlarla uyumlu olan bir toplumsal ahlakı kucaklaması, ve doğrudan demokrasinin, kendinden yönetimin, özgürlüğün ve insan onurunun tam olarak yaşanabilmesini sağlaması nedenleriyle, liberter komünizmin ilerici bir sistem olduğunu göstermektedir.

Jativa kolektifi modeli, hükümetin devrimci olmaktan ziyade burjuva olduğu, ve anarşistlerin [hükümete] katılmayı reddettikleri Aragon, Valencia, Murcia, Castille ve hatta Bask Ülkesi genelinde az ya da çok yaygın bir şekilde bulunmaktaydı.

Asturya, Katalonya ve Bask Ülkesinin bazı kesimlerinde, endüstriyel alanlarda, işçilerin kendinden yönetimi UGT (sosyalist sendika) ve CNT Komitelerinin birliği biçiminde gerçekleşmişti.

Şimdi de örneklerle kolektifleştirmenin tam olarak nasıl gerçekleştirildiğini inceleyelim. 1936’da 2.600 insandan oluşan küçük bir kent olan Graus, 16 Ekim 1936’dan itibaren dikkate değer bir liberter sosyalizm deneyimine tanıklık etti. Burada, toplumsallaştırma yalnızca toprağı değil, aynı zamanda ticareti, ulaşımı, matbaacılığı, ayakkabı imalatını, fırınları, eczaneleri, çilingirleri ve demircileri, tekerlekçileri, doğramacı ve marangozları da etkilediği için, Jativa’dan daha bütüncüldü.

Graus kolektifi, tarımsal ve zanaatkar üretiminin ve keza hizmetler sektörünün % 90’ını kendinden yönetim altına almıştı. Kendinden Yönetim Komisyonu sekiz üyeye sahipti. Altı tanesi şu sektörlerden sorumluydu: kültür ve sağlık (tiyatrolar, okullar, spor dalları, ilaçlar ve doktorlar); çalışma ve muhasebe (personel, ücretler, kafeler, hanlar, hesaplar ve tedarikler); ticaret, kömür, gübreler, ambarlar; tarım (ürünler, sulama, çiftlikler, büyükbaş hayvanlar); endüstri (fabrikalar, atölyeler, elektrik, su, inşaat); ulaşım ve iletişim (kamyonlar, at arabaları, arabalar, posta, garajlar).

Burada, yerel hükümetin, daha doğrusu kendinden yönetimin eylemdeki muhtaşem bir örneğini görmekteyiz. Graus’da, insanlar tarımsal, endüstriyel ve zanaatkar endüstrisi üretimiyle, ve kolektifleştirilmiş hizmetlerle yaşamlarını sürdürüyorlardı. Graus, belli bir ölçüde, kendinden hükümetin asalak baskıcı devletin yerini aldığı, Bakunin’in anladığı türden bir komündü.

Emeğin tarımsal, endüstriyel ve hizmetler sektörleri arasındaki bu toplumsal dağılımı, şu şekilde kendinden yönetime denk düşmekteydi: her işyeri, meclisi aracılığıyla, Endüstri Sekreterliğine katılmak üzere bir temsilci atıyordu. Bu nedenle, her endüstrinin hesapları Kolektifin kayıtlarında yer almaktaydı. Şu sektörler bulunmaktaydı: içme suyu, petrol, bıçkı fabrikaları, çukulata üretimi, sosisler, alkollü içkiler, elektrik, demir dökümhaneleri, hanlar ve kafeler, matbaacılık, lamba imalatı, inşaat malzemeleri, dikiş makinaları, çorap imalatı, alçıtaşı çıkarımı, fırınlar, terziler, iskemle yapıcıları, dokumacılar, bisiklet atölyeleri, deri ürünleri, ve diğer sektörler.

Buradaki en önemli nokta, süreci betimlemekten ziyade (ki bu başka yerlerde ayrıntılı bir şekilde yapılmıştır), yapısı az ya da çok bütün bir anarşist Aragon’a uygulanmış olan Graus’daki liberter sosyalist deneyimin değerlendirmesini yapmaktır. İlk bakışta ütopik görülebilecek olan bu dikkate değer deneyimi değerlendirirken, objektif ekonomi anlamında, (kapitalizmde tümünün birbirinden ayrı olduğu) birincil, ikincil ve üçüncül sektörleri birleştiren [bu deneyimin] sosyalizme yönelik en gerçekçi girişimi temsil ettiğini görebiliriz. Bu sayede, her sektör diğerlerine karşılıklı bir şekilde bağımlı olduğu için, burada rasyonel bir emek uzmanlaşmasına sahip bütünleşmiş bir ekonomi yaratılmıştı. Malların, ürünlerin ve hizmetlerin gerçek çalışma-değer ilişkilerine göre değiştirildiği, kendinden yönetimli bir sistem kurulmuştu.

İlk defa, tam istihdam sağlayan bir ekonomi yaratılmıştı. Bu, teknokratik veya burjuva finansal hokkabazlıkları ile değil, somut bir kendinden yönetim ve üretim ile değişim araçlarının toplumsallaştırılması yoluyla başarılmıştı. Emek Graus kolektifinin tüm sektörlerinde özgürce dolaştığı için, istihdam liberter kolektivizm tarafından güvence altına alınmıştı.

Başka bir düzeydeyse, birincil ürünlerin (çiftlik hayvancılığı, balıkçılık, madencilik, tarım, ormanlar) üretiminin bu ürünlerin işlenmesi, nakliyesi ve dağıtımıyla bütünleştirilmiş olması, hem ulusal hem de uluslararası kapitalizme meydan okunabileceği anlamına geliyordu. Bunun sebebi, bankacılık, ticaret ve endüstriyel sektörlere bölünmüş olan kapitalizmin yapamayacağı şekilde üretimin giderek azalan maliyetlerle gerçekleştirilmesiydi. Ekonomik alanda, azalan maliyetler ve artan tüketimle beraber, Graus kolektifinde tam istihdam mümkün olmuştu. Bu nedenle, liberter sosyalizm kapitalizmin döngüsel ekonomik krizlerinden, veya bürokratik sosyalizmdeki aşırı-üretim krizlerinden muzdarip değildi. Bu, üretim ve hizmetler federayonları sayesinde tümü genel Ekonomik Konseyle bütünleşmiş olan çeşitli ekonomik sektörler arasında uyumlu bir gelişmenin mümkün olmasını sağlıyordu.

1936’da İspanya’nın aktif nüfusunun % 50’den fazlası tarımda istihdam ediliyordu. Eğer o dönemde tarımın yaygın bir mekanizasyonu gerçekleştirilmiş olsaydı, kırsal nüfus nasıl istihdam edilecekti? Eğer her tarım işçisi, kendi ailesi için ve gerekli mal ve hizmetlerle değiştirmek üzere az bir miktarda ulusal pazara [yönelik] gıda maddeleri üretmek yerine mekanizasyon sonucunda yüzlerce insan için üretim yaparsa, görünürde zor olan bu sorun aşağıdaki nedenlerden ötürü anarşist bir ekonomide çözülebilecektir:
– tarımsal üretimde daha az tarımsal işçi olacaktır, ancak daha fazla üretilecektir. Bu işsizlik yaratmayacaktır, çünkü bir sektöre dahil olamayanların tümü bir diğerine geçeceklerdir.
– tarımsal işlerde, endüstri ve hizmetlerde üretkenlik ne kadar yüksek olursa, o kadar daha az çalışma saati gerekecektir, böylece tam istihdam korunabilecektir.

Liberter sosyalizmde, iş herkes için bir hak ve görev olacağı için, daima herkes için birtakım işler olacaktır. Çalışarak doğayı iyileştirebilir ve özen gösterebiliriz; ve bazı kapitalistler bazılarına göre göreceli avantajlar elde ettikleri müddetçe nehirleri, denizleri, toprağı ve havayı kirletmekle ilgilenmeyen kapitalizmde olduğu gibi ona zarar vermeyebiliriz. Aslında, insanları kapitalistlerin zincirlerinden, batılı burjuvazinin ve doğulu bürokrasilerin sömürüsü ve tahakkümünden ancak liberter sosyalizm kurtarabilir.

AKTİF KATILIM VE ÜYELİK

İspanya’nın Aragon ve Katalonya gibi liberter hareket taraftarlarının çoğunluk oluşturduğu yerlerinde, kullanılan ana yöntemler endüstri ve hizmetlerin kolektifleştirilmesiydi. Kapitalizmin yerini liberter sosyalizm almıştı.

Ancak, işçilerin, kapitalizmin yerini liberter sosyalizmin almasıyla, aşağıdan gerçekleştirdikleri herşeye yukarıdan devletçe karşı çıkılıyordu. Devlet, anarşistlerce oluşturulan kendinden yönetimli toplumlarda temel malların ithal edilmesini engellemek üzere, bankacılık ve kredi ile nakit akışı sistemlerini tecrit ederek liberter sosyalizmi bloke etmeye ve ona karşı çıkmaya çalıştı. Onların temel hatası, küçük burjuvazinin, Sovyetler Birliği yanlısı sosyalistlerin ve Stalinist komünistlerin iyice kuvvetlendikleri eski sömürücü ve baskıcı devletin yerine geçecek, devlet gücüne karşı çıkacak bir ulusal toplumsal güç yapısını yaratmamaları olmuştur. Liberter sosyalizm ulusal ölçekteki yeni bir ekonomik, toplumsal, siyasi, yargısal, kültürel ve iletişimsel bir sistem değildi. Bunun sonucunda, birçok liberter kolektif, Temmuz 1937’de komünist komutan Enrique Lister’in askerlerinin Aragon’a girmesiyle onlar tarafından yıkıldı.

Garcia Oliver’in dediği gibi eğer liberter sosyalizm “tam olarak yerine getirilmezse”, burjuva devletinin onun üzerinde, kapitalizmin üstyapısına ek olarak varolmasına müsade ederse, zafer asla kalıcı olmayacak, daima geçici olacaktır. Devlet, burjuva veya bürokratik karşı-devrimi geçerli kılmayı dilediğinde eski rejime her an geri dönülebilir. Mayıs 1937’de “devrim içinde devrim” patlak verdiğinde, Sovyetler Birliği yanlısı sosyalistlerin ve komünistlerin, burjuva cumhuriyetçilerinin ve Basklı demokratik Hristiyanların yaptığı şey de tam buydu.

Temmuz 1936’da Aragon’da kendinden yönetimi yaratmış olan liberter sosyalizm, devlet gücünün İspanya’nın geri kalanında kendisini yeniden kurmasına müsade ederek yolun yarısına kadar gidemezdi. Ayrıca, eğer Halk Anti-Faşist Cephesinde karşıtlıklar yaratmamak amacıyla bu kendinden yönetimi oluşturma hareketi derhal gerçekleştirilemese bile, Endülüs’de olduğu gibi CNT’nin büyük bir taraftar kitlesine sahip olduğu yerlerde temel bir isyancı gerilla kuvveti yaratarak adım adım gerçekleştirilebilirdi. Eğer, birisi Francocu kuvvetlerin önünde, diğeri ise Ulusalcı Bölgede Francocu kuvvetlerin arkasında olmak üzere iki gerilla cephesi yaratılmış olsaydı, savaş ve toplumsal devrim eşanlı olarak kazanılabilirdi. Liberter işçilerin, gerici devletin, liberal burjuvazinin ve reformist sosyalizm ve bürokratik komünizm ideolojilerinin yerini almak üzere kontrolü ele geçirmelerini ancak bu devrimci stratejik plan mümkün kılardı.

Her halukarda, her yere hakim olmayan İspanyol anarko-sendikalistleri, kitlesel desteğe sahip oldukları bölgeleri devrimcileştirdiler, ve patronlardan ve profesyonel siyasetçilerden kurtulmuş işçilerin toplumun devrimci dönüşümünü yürütebileceğini tüm dünyaya gösterdiler. Herşeyin değişir gibi gözüktüğü bir devrim; ancak burjuvazinin yerini komünist bürokrasinin ve burjuva devletinin yerini ise bürokratik komünist devletin almasıyla aslında herşeyin aynı kaldığı, komünist bürokratların veya reformist sosyalistlerin devrimi değil.

Kısıtlılıklarına rağmen, İspanyol anarko-sendikalistleri, devletin dayatmasıyla değil, işçilerin doğrudan yönetimi sayesinde üretim ve değişim araçlarının toplumsallaştırıldığı liberter kolektifler oluşturdular. Ekonomik artık da yine kendinden yönetiliyordu. Yine, ve bir kere daha SSCB’nin aksine, kolektiflerin işçileri, üretkenlik düşüşü ve inisiyatif eksikliği olmaksızın eş şekilde ödüllendirliyordu. Burjuvazi ve bürokrasi, büyük ücret farklılıkları olmazsa, üretimi artırmaya yönelik inisiyatifin ve ilginin kaybedileceğine inanıyordu. Kolektivistler arasındaki dayanışmanın kendinden yönetimin tatmin edici bir şekilde işlemesini sağladığı İspanyol liberter kolektiflerinde, bu fikrin yanlış olduğu gösterildi.

Bu sistemde, emeğin tüm ürünlerinden onları yaratanlar faydalanır. Ancak İspanyol kolektivistleri irrasyonel tüketiciler değillerdi. Ekonomik ve teknolojik gelişime eski rejimdekinden daha fazla sermaye yatırdılar; ve sermayenin işlevini basitçe yeniden dayatmadılar, işçi başına daha büyük bir üretkenlik elde ettiler. Bu, ilerlemeyi başarmanın, yani insanların bugün daha iyi yaşamalarının ve gelecekte bugünkünden daha iyi yaşabilmelerinin yegane yoluydu.

KOLEKTİF BİR TEMELDE EŞİT BÖLÜŞÜM

Marksist-Leninizm, sosyalist ideolojisi ve neo-kapitalist ekonomisiyle, devletçi üretim araçlarıyla, üretimin sosyalist bölüşümünü değil, onun millileştirilmesini vurgulamıştır. Bu nedenle, eğer sosyalizm üretim araçlarının “toplumsallaştırılması” veya millileştirilmesi ile sınırlıysa, artık ve eşitsiz kapitalizmi sürdürürse, bu yalnızca başka bir kapitalizm biçimi olacaktır. Ordu generalleri, akademisyenler, bürokratlar ve “Nomenklatura”nın az sayıdaki üyesi, tarımdaki veya endüstrideki niteliksiz bir işçiden çok daha fazla tükettikler için, Sovyet sosyalizmi gözden düşmüştür. Sonuç olarak, hiçbir eşitlikçi ekonomik etik olmaksızın, üretim noktalarında görünürde sosyalist bir düzen olsa dahi, toplumsal refahın sosyalist bölüşümü olamaz.

Bazıları eğer ekonomik eşitlik olursa, yani herkese aynı ücret verilirse, bunun daha fazla üretmeye yönelik kişisel ilgiyi azaltacağını iddia eder. Yine daha fazla ekonomik eşitlik oldukça, sermayenin toplumsal birikiminin de düşeceği ifade edilmiştir. Tüm bunlar Batı burjuvazisinin veya Doğu bürokrasisinin ekonomik ideolojisinin parçalarıdırlar. İnsanlar arasında daha fazla eşitlik oldukça, tek başına bu olgu bile ayrıcalıklı sınıflar tarafından tüketilmeyenin tasarruf edileceği ve biriktirileceği [anlamına gelir]. Bu, tüketimin eşit olduğu ve yatırımın tarımsal altyapıyı iyileştirdiği, ekilebilir alanı genişlettiği, kamusal hizmetler yarattığı, eğitimi iyileştirdiği ve ekonominin diğer sektörlerini geliştirdiği İspanyol liberter kolektiflerinde gösterilmişti.

Aragon’da, ütopyacı değil gerçek bir liberter sosyalizm biçimi gerçekleştirilmişti. Refahın bölüşümü modeli aynı değildi, ancak genelde kuponlar olarak ödenen aile ücretine dayanmaktaydı, ve alım gücü yeni ekonomiyle uyumluydu. Yerel para istikrarlı olmakla beraber, ülkenin her yerinde yasal [para] değildi, ve bu nedenle de liberter kolektifler yerel alanın dışına yaptıkları yolculuklarda ulusal parayı kullanıyorlardı. Bu, eğer başka bir yere yolculuk etmek veya başka bir yerde yaşamak isterse, kişinin ekonomik veya fiziki özgürlüğünü kısıtlamamak amacıyla yapılmıştı.

“Tedarik kartları”na gelince, Alcorisa kolektifi, pratikte kredi kartının eşdeğeri olan ve puanlama sistemine göre tüketici maddeleri [alımını] düzenleyen aile tüketim kartları oluşturmuştu. Eğer et 100 puan değerindeyse ve tüketici et istemiyorsa, bu durumda ona eş değerdeki başka bir ürün veriliyordu. Bu yolla değişim ve değer yasası liberter ekonomiye uyum sağladı. Tüketici, piyasadaki ürünler söz konusu olduğunda epey bir özgürlüğe sahipti. Ve eğer yerel ürünler tüketiciyi tatmin edemezse, kolektif konseyi veya ilgili birimi aracılığıyla, eşit değişim temelinde gerekli mal ve hizmetleri elde ediyordu. Böylece, Aragon Kolektifleri Bölgesel Federasyonu tarafından ekonomik bir federalizm sistemi uygulanıyordu.

Eğer İspanyol devrimi zafer kazanmış olsaydı, kolektiflerin liberter sosyalist modeli, toplumsal sermayenin birikiminde, üretken yatırımlarda, kaynakların rasyonel kullanımında ve bölgesel, ulusal ve uluslararası ticarette, yetmiş yıllık Marksist-Leninizmin ardından hala AB ve ABD’den devasa tahıl ithalatı olmaksızın nüfusunu beslemeyen Sovyet sisteminden çok daha üstün olduğunu gösterecekti.

Liberter kolektiflerin büyük bir toplumsal sermaye biriktirmiş olmaları olgusunun sebebi, olumlu ekonomik yönetim, ve ailelerin ihtiyaçlarını karşılayan ve üretimin, bölüşümün, değişimin ve tüketimin idaresi görevini yerel kolektife veya bölgesel federasyona bırakan kupon veya temin kartlarının kullanılmış olmasıdır. Eğer hiçkimse başkalarını sömürmek amacıyla sermaye biriktirmiyorsa, kolektifin tüm ekonomik artığı rasyonel ve eşit bir şekilde kötü yıllar için rezervler yaratılmasına yönlendirilecektir; veya yatırım için daha fazla sermaye yaratılması ve geliştirilmiş makinalarla daha iyi üretim teknikleri yaratılması için kullanılacaktır. Böylece üretim, çalışmak için harcanması gereken zaman miktarı azaldıkça artacaktır. Bu sayede tam istihdam sağlanacak ve el işi oldukça yüksek düzeydeki nitelikli, teknik, bilimsel bir işe dönüştürülecektir.

Ancak, bu yüksek düzeydeki ekonomik, kültürel, bilimsel ve teknik ilerlemeyi gerçekleştirmek için, liberter ruhun devam etmesi ve ortada rasyonel bir ekonomi etiği ve tutumlu bir tüketim olmalıdır. Burjuva “tüketim toplumu”nca üretilen israf gezegene zararlıdır ve eko-sistemi altüst etmektedir.

Üretim ve teknolojinin liberter bir ekonomi yaratacak kadar geliştiği açıktır, ancak Doğu ve Batının gerici devletlerince elimiz kolumuz bağlı durumdayız. Ancak, Batının profesyonel siyasi partileri ve Doğunun tek parti devletleri olmaksızın özgürlük ve eşitliği, fikirlerin çoğulculuğunu güvence altına alan liberter sosyalizm, insanlığın kendisini kendi ihtiyaçları doğrultusunda örgütlemesine izin verebilir. Liberter komünizm, insan koşullarına değil, zamanına uymayan (bir kimsenin bir başkası tarafından sömürüsüne, bir ulusun başka bir ulusa hakim olmasına, kapitalizm, hegemonya ve emperyalizme dayanan) sosyo-ekonomik sisteme içkin savaş, tiranlık, açlık, ihmalkarlık ve diğer şeytanlıklardan bizi kurtarabilir.

HİZMETLERDE VE ENDÜSTRİDE KENDİNDEN YÖNETİM

Kent büyüdükçe, onu ekonomiye entegre etmekte zorlaşır. Kırsal kesimde olduğu üzere herkesin aynı birime ait olmaması gibi basit bir sebepten ötürü, ticaret ve para daha büyük bir role sahiptir. Kent, kapitalizmin gelişimiyle ilgili olan bir burjuva yaratımıdır; ticaret, para, maaşlar ve karların burjuva ekonomik faaliyetini desteklediği bir yerdir. Ancak, İspanyol anarşistleri Barcelona gibi büyük şehirlerdeki endüstri ve hizmet sektörlerinin çoğunu kendinden yönetimle idare edebildiler, ancak parayı ortadan kaldırmak ve yerine kuponlar veya karneler koymak Aragon’da olduğu kadar kolay olmadı.

Kentlerde veya birkaç bin kişinin yaşadığı yerlerde ve illerde, tarım, endüstri ve hizmetler, uzmanlaşmış birimlere sahip çok çeşitli bir ünite içerisinde bütünleştirilmişti –bunlar, seçilmiş ve geri çağırılabilir delegeler aracılığıyla, yerel ve il bazında kendinden hükümet örgütlenmelerinin parçalarını oluşturuyorlardı.

Örneğin, Villajoyosa kenti, eski devletin ve Roma belediyeciliğinin yerini alacak, kendinden hükümet yoluyla yeni tipte bir doğrudan demokrasi ortaya çıkararak, il düzeyinde kendinden yönetimi başarmıştı. Villajoyosa kentinde, yalnızca toprağın kolektifleştirilmesiyle kalınmamış, liberter kolektif 400 kişinin çalıştığı tekstil fabrikasına ve 4.000 kişinin geçimini sağladığı balıkçılık endüstrisine de yayılmıştı.

Calonda’da, toprağın kolektifleştirilmesinin yanısıra, taş ustaları, doğramacılar, demirciler, kadın terziler, terziler, berberler ve diğerleri de kolektife dahil olmuştu. Doğal ve en önemli pazarları Calonda ve civarındaki alan olduğu için ve bunların tümü kolektifleştirilmiş olduğu için, yukarıdaki gruplar gönüllü olarak kolektifteki tarımsal işçilere katıldılar. Toplumsal iktidar  biçimindeki kendinden hükümetin bu organı devrim tarafından yaratılmıştı, ve devleti yıkamayan işçi veya denizci Sovyetlerinden çok daha somuttu. Bu sonrakiler, liberter kolektiflerin pratiği olan doğrudan demokrasiyi ifa etmek yerine, bürokratik komünist partinin dolaylı demokrasisini kabul etmişlerdi.

Liberter kendinden hükümetin en büyük başarılarından birisi, endüstri ve hizmetlerin kolektifleştirilmiş olduğu, Alcoy gibi 45.000 sakine sahip bir kentin doğrudan kendinden yönetimiydi. Alcoy’un 1936’daki çalışan nüfusu, 17.000’i CNT üyesi olmak üzere 20.000 kişiydi. Onlar etkilenilen ekonomik, toplumsal ve siyasi değişimler içerisindeki aktif devrimcilerdiler; SSCB’de olduğu üzere, Marksistlerin hükümetin herşeyi ve herkesi eli altında tutmasını arzuladıkları gibi herşeyi hükümetin yapmasını beklemediler.

Alcoy’da, 19 Temmuz 1936 öncesinde Yerel Federasyon’da 16 CNT sendikası bulunuyordu. Kurumsallaşmış olmayan ancak aktif ve devrimci olan bu sendika gücü, reformist sendikaların yaptığı gibi yalnızca yüksek ücretler için mücadele etmekle değil, bunun aksine liberter komünizmin yaratılmasıyla da ilgilendi. Bu eşsiz bir sendika kuvvetiydi: Marksist sendikacılık, sendikacılığı –gerçekte sadece reformizmi destekleyen– devrim-lafazanı siyasetçilerin bir aracı olarak kullanan küçük burjuva sosyalist parti veya bürokratik komünist partideki bir dişli haline gelmişti.

Alcoy’daki sendikalar, CNT’nin ana kuvvet olduğu İspanya genelindeki her yerellikte olduğu gibi, hükümetin fabrikaları millileştirmesini beklemeksizin onları kendi başlarına toplumsallaştırdılar –devlet mülkü olarak değil, toplumsal mülk olarak. Bu toplumsallaştırmanın bir örneği olarak, Alcoy sendikaları zaman geçirmeksizin şu endüstrilerin kendinden yönetilmesine yöneldiler: matbaacılık; kağıt ve karton; mimarlar ve arazi denetçileri dahil inşaat; tiyatrolar ve sinemalar dahil eğlence; otobüsler, arabalar ve kamyonlar dahil ulaşım; kimya endüstrisi, sabunlar, laboratuvarlar, parfümler; deri, süet ve ayakkabılar; tüccar ve pazarlamacılar; endüstri teknisyenleri; ilk ve orta öğretim öğretmenleri; sanatçılar; yazarlar; elbise yapımı; Alcoy’da hayati öneme sahip tekstil sektörünün tamamı; ağaç işleri ve mobilya; serbest meslekler; ve tarım ile bahçecilik. Alcoy bu nedenle, profesyonel siyasetçiler, bürokratlar veya burjuvazinin olmadığı, doğrudan üreticilerince kendinden idare edilen, kendinden yönetime sahip bir kent modeliydi.

Üretim araçlarının ve hizmetlerin toplumsallaştırılması sayesinde, emeğin toplumsal uzmanlaşması yasası, önceki üretim sisteminin asla yapamadığı bir dengeyi başarmıştı; çünkü eğer bir sektörde veya bir firmada çok fazla işçi bulunuyorsa, bunlar başka bir sektöre aktarılacak ve tam istihdam korunabilecekti. Liberter sosyalizm, bu sayede, üretken işçiler ile devlet aygıtının içerisine sağlam bir şekilde yerleşmiş tekno-bürokratlar arasında büyük farklılıkların olduğu kapitalizmden veya idari sosyalizmden çok daha objektif ve bilimseldi.

Kapitalizm, –üretim araçlarının özel ellerde tutulmasından kaynaklanan tüm çelişkileriyle– endüstri, tarım ve hizmetlerdeki liberter kolektivizmden çok daha geridedir. Liberter komünizm, çok fazla matematiksel ve teknik kuramsallaştırma olmaksızın, işsizliğe, dönemsel ekonomik krizlere, işçilerle kapitalistler arasındaki çatışmanın sonucu olan grevlere, zulme ve ihmale çözüm bulmuştu. Liberter komünizm eğitim sağlamış, böylece de göç etme ihtiyacını ortadan kaldırmıştı. Siyasi, ekonomik, toplumsal, teknik ve finansal alanlardaki işleri işçilerin kendileri yönettiler. İspanyol devriminin 33 ayı içerisinde CNT’nin en büyük başarı buydu. Bu, eski rejimi ve devleti savunan komünistler ve sosyalistlerce yapılan bir devrim değildi, kolektiflerin ve kendinden yönetimin kırsal kesimde ve şehirlerde devletin yerini aldığı, anarşistlerce yapılan bir devrimdi.

Alcoy ekonomisinin doğrudan kendinden yönetimi, kendinden hükümetin mükemmel bir örneği sunmuştu. Tekstil endüstrisinin üç branşı, ofis personeli ve ambar çalışanlarının yaptığı gibi, İşçi Komitesi için bir delege seçiyordu. Sendika komitesi tarafından bir Denetim Komitesi belirleniyordu. Yine, imalat, yönetim, alım ve satım ve sigorta mesleklerindeki beş teknisyenden oluşan bir Teknik Komisyon oluşturulmuştu. Ardından, kendinden hükümet birimi üç alt-birime bölünmüştü: genel imalat süreçleri, teknik örgütlenme ve makina bakımı, üretim denetimi ve istatistikler. Tüm bunlar, kendinden hükümetin federatif bir biçimi olarak, diğer küçük firmaları ve tarım sektörü dahil olmak üzere, çeşitli tekstil alanlarındaki 103 firmayı kapsayan 20.000’den fazla işçi için iş sağlıyorlardı. Bu, sermayeyi tekelleştiren ve çalışmayı köleliğe indirgeyen bencil kapitalizmin çelişkilerini gidermekteydi. Liberter sosyalizm, Alcoy’da ve İspanya’nın diğer kesimlerinde, işçileri ücretli kölelikten kurtardı ve onları kolektivistlere dönüştürdü, böylece de, Marksist-Leninizm’de devlet yöneticilerinin hizmetinde olmaya devam eden, komünist bürokrasi ve devlet kapitalistleri için kar üreten proletaryayı ortadan kaldırdı.

Ancak, Alcoy’daki harikulade kendinden yönetim deneyiminin bir kusuru vardı. Yukarıdaki finansal ve siyasi iktidar liberter toplumsal iktidar değildi; bu nedenden ötürü de sonunda, işçilerin üstünde yer alan devlet onları eski ücretli köleliğe döndürmeyi denedi. Bu nedenle, toplumsal bir devrim gelecekte yerel veya bölgesel bir düzeyde kalmamalı, ve ulusal düzeye ulaşmalıdır. İspanyol devrimi sırasında CNT’nin en büyük hatalarından birisi, aşağıdaki toprağı, hizmetleri ve firmaları kolektifleştirmesi, ancak yukarıdaki bankaları, kredi sistemlerini, dış ticareti, altın ve parayı liberter kolektivizmin düşmanlarının ellerinde bırakmasıydı. 1871 Paris Komününün hatası yinelendi: toplumsal devrim, zamanı gelince kolektifleri ezip geçecek olan yularıdaki bankalar, para, dış ticaret ve baskıcı devlet gibi karşı-devrimin birçok yönüne dokunmaksızın, sadece aşağıda yapılmamalıdır. Devlet, komünistlerin ellerinde gün geçtikçe kuvvetlenmektedir. Liberter toplumsal devrim bir ikilemden muzdariptir: ya hem aşağıda hem de yukarıda ivedilikle ve toptan yürütülecektir; veya devletin gücüne, onun burjuva ve bürokratik destekleyicilerine karşı yenilecektir.

Aşağıdan yukarıya doğru, liberter toplumsal iktidar sömürücü ve baskıcı devletin yerini almalı, onu tahrip etmelidir. Devletin toplum üzerindeki geleneksel iktidarını yıkmak için, işyerlerindeki kendinden yönetime ve milis öz-savunmasına dayanan alternatif bir liberter toplumsal iktidar yaratılmalıdır.

Eğer endüstri, tarım ve hizmetler kendinden yönetilir ve kendi özel branşlarında federe hale getirilirlerse, bir genel ekonomik konsey biçimlendirmek üzere birleşeceklerdir. Ekonomik konsey, federe hale gelmiş kendinden hükümet organları ve milis yapısı, amacı insanları değil işleri yönetmek olan bir çeşit federe kendinden hükümet yaratmak üzere toplumsal gücün üç ayağını oluşturacaktır.

İspanyol liberter hareketi aşağıdan liberter sosyalizmin altyapısını yaratma görevine epey önem vermiştir, ancak yukarıdaki toplumsal iktidarın anarşist üstyapısı ihmal edilmiştir. CNT’nin, devrimci sendikaları aracılığıyla, aşağıdaki kolektifler, demiryolları, telefonlar, gaz ve elektrikteki, vb. harika kendinden yönetim biçimleri yarattığı doğrudur, ancak onlar üstün bir yabancılaştırıcı güç olarak devletin yukarıdaki varlığını hafife aldılar ve bu varken liberter devrim tehlike içindeydi. Bu, komünist tümenlerin, Franco ile savaşmak amacıyla değil, liberter kolektifleri yıkmak için Aragon’a girdiği 1937’nin Mayıs günlerinde oldukça açıktı.

Özel veya devlet kapitalizminin herkes için çalışma hakkını; yaşam standartlarında ve üretkenlikte artışı; yöresel veya devresel krizlerden özgür bir ekonomiyi; çalışma saatlerinde azalmayı; emeğin ürünlerini israf etmeksizin rasyonel ve tutumlu bir tüketimi; ekonomik, ekolojik ve toplumsal dengeyi; ve bir haklar rejimini ve herkes için özgürlük sağlamayacğını açığa kavuşturmanın zamanıdır.

Liberter fikirlerin bürokratik veya burjuva ideolojilerine üstün olduğu gösterilmelidir. Herkes kendinin yöneticisi olmalıdır, ancak herkes kolektif üretim sürecine katılmalıdır. “İktidar”, tiran devlete veya bir sınıfa veya baskıcı, sömürücü seçkinlere değil, herkese ait olmalıdır. Kendinden yönetim tüm ekonomik faaliyetlerde yeni bir üretim yöntemi olarak oluşturulmalıdır; ve siyaset, herkesin sorumlu bir şekilde herşeye karar verdiği liberter ilkelere dayandırılmalıdır. Hitler veya Stalin gibi liderler yanılmaz kişiler değildir; herkes özgür olmalıdır. Özet olarak, liberter sosyalizm gerçek bir alternatif toplumsal iktidar sunmaktadır, çünkü o dışardan, burjuvazi veya bürokrasiden, özel veya devlet kapitalistlerinden değil, insanlardan kaynaklanmaktadır.

EK 1

Eşitliğin özgürlüğe karşıt olduğunu söylemek doğru değildir. Eşitlik olmadan özgürlük olamayacağı için, kendinden yönetimli bir toplum her ikisini birden yerine getirmelidir. Bazı insanlar emirler verir, diğerleri itaat eder, bazıları daha iyi, bazıları daha kötü yaşar. Özel ve devlet kapitalizminde gerçekleşen tüm bunlar, eğer tüm insanlar siyasi, ahlaki ve bilimsel eğitim açısından aynı fırsatlardan yararlanabilirlerse, ortadan kaldırılabilir –hemen ve mutlak olarak olmasa bile yakın bir gelecekte. Bu nedenle, kendinden yönetim, işçilerin patronlar ve devlet tarafından yabancılaştırılmasının üstesinden gelerek, sadece işçileri değil tüm insanları özgürleştirecektir.

İŞBİRLİĞİ VE KENDİNDEN YÖNETİM

Liberter ekonomi, bütün devletin ulusal ve uluslararası tekellerine alternatif olarak, ekonomik alanda kendinden yönetimi ve işbirliğini öne çıkarır. Bir yandan büyük şehirsel sanayilerde dinamik bir kendinden yönetim; öte yandan ise farklı alanların ekonomilerini bütünleştirmek ve çeşitlendirmek amacıyla kırsal kesimde kolektif agro-endüstriyel kompleksler yaratılması tasarlamaktadır. Kırsal göçü azaltmak ve tam istihdamı sağlamak için doğal ve beşeri kaynaklar uyumlandırılmalıdır. Her iki durumda da, liberter ekonomi tam istihdamın güvence altına alındığı, toplumsal ve katılımcı olan bir ekonomiyi yaratma kapasitesine sahiptir. Bu, Keynes’in öne süreceği üzere parasal veya finansal mekanizmalarla değil, sermaye, teknoloji ve çalışmayı bütünüyle bütünleştirecek farklı tipteki firmalar –merkezinde toplumsal çıkarın bulunduğu türrden bir firma tarafından– tarafından sağlanacaktır.

Batı ve Doğu modellerine karşısında, liberter ekonomi, ekonomiyi şu yollarla insancıllaştıracak ve demokratikleştirecektir:
– tüm işçiler, kooperatif kendinden yönetimli firma içerisinde eşit haklara ve yükümlülüklere sahiptir.
– tüm işçiler, bağımsız olan meclisler yoluyla, kendinden yönetim konseylerine seçilebilir ve geri çağırılabilir.
– tüm işçiler, yapılan işin nicelik ve niteliğine uygun olarak, kolektifleştirilmiş ve kendinden yönetilen işyerleri tarafından üretilen ekonomik artıktan faydalanır.
– kendinden yönetim veya kooperatif konseylerindeki tüm görevler, bürokratikleşmenin gelişmesini engellemek üzere yeniden seçimle kısa zaman içerisinde yenilenmelidir.

Özünde, liberter ekonominin neye benzemesi gerektiği böyle bir şeydir. Bunun, devlet ve özel kapitalizm rejimleri kadar ve hatta onlardan da fazla üretken kapasite yaratma yetisine sahip olduğu gösterilmiştir. Ekonomik olarak geriyken, toplumsal olarak ilerlemiş olmanın pek bir anlamı olmayacaktır.

EK 2: KENDİNDEN YÖNETİMİN ON ÖZELLİĞİ

  1. Kendinden yönetim: Gücü başkalarına devretme.
  2. Uyum: Bütünü ve parçaları federalist sosyalizmde bütünleştir.
  3. Federasyon: Sosyalizm kaotik olmayacaktır, bölgesel ve ulusal düzeyde bütün ile parçalar arasındaki birlik sayesinde ahenkli olacaktır.
  4. Doğrudan Eylem: İnsanların doğrudan demokrasi yoluyla aktif özneler olacağı anti-kapitalist ve anti-bürokratik [bir kendinden yönetim].
  5. Koordineli bir öz-savunma: Özgürlük ve kendinden yönetimli sosyalizm, totaliter bürokrasi ve emperyalist burjuvaziye karşı savunulmalıdır.
  6. Kırsal kesimde işbirliği ve şehirde kendinden yönetim: Tarım, agro-endüstriyel kompleks modelini [uygulayacak] kendinden yönetimli şirkete dayanabilir. Şehirde, endüstriler ve hizmetler kendinden yönetimli olmalıdır; yönetsel konseyler, hiçbir yönetici sınıf ve aracılar olmaksızın, doğrudan üreticiler tarafından oluşturulmalıdır.
  7. Üretim: Birlik haline gelmiş [sendikalaşmış] çalışma, burjuvazi veya bürokrasi olmaksızın özgürce birleşmiş bir çalışmaya dönüştürülmelidir.
  8. Tüm iktidar meclise: Hiç kimse insanlar adına karar verememeli, veya profesyonel siyasetçiler aracılığıyla [insanların] işlevlerini gasp edememelidir. Güçlerin devredilmesi kalıcı olmamalı, ancak meclis tarafından seçilen ve geri çağırılabilir olan delegelere verilmelidir.
  9. Siyasetin devredilmesine hayır: Hiçbir parti, öncü, seçkin, direktör, yönetici olmamalıdır. Sovyet bürokrasisi, kitleleri pasif kişilere ve iktidar seçkinlerinin uysal bir aracına dönüştürerek, kitlelerin kendilendiliğini öldürmüş, onların yaratıcı kapasitesini ve devrimci faaliyetini yok etmiştir.
  10. Refahın rasyonelleştirilmesi değil, toplumsallaştırma: Şu aşağıdakiler en önemli rolleri üstlenmelidir: sendikalar, kooperatifler, yerel kendinden yönetimli dernekler, halk örgütlenmeleri, her türden birlikler, yerel, bölgesel, il, ulusal, kıtasal ve dünya federal kendinden hükümeti…

Çeviri: Anarşist Bakış


Yorumlar

“Kriz İçindeki Dünya İçin Bir Alternatif İspanya 1936-1939: Liberter Kolektiflerin Ekonomisi” için 2 yanıt

  1. […] Kriz İçindeki Dünya İçin Bir Alternatif İspanya 1936-1939: Liberter Kolektiflerin Ekonomisi (A… […]

  2. […] Kriz İçindeki Dünya İçin Bir Alternatif İspanya 1936-1939: Liberter Kolektiflerin Ekonomisi […]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir