AKP hükümeti öncülüğünde, devlet içindeki tüm kliklerin mutabakatıyla Afrin’e yönelik işgal operasyonu başlatıldı. TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB gibi patron örgütleri, işçilere karşı patronların çıkarlarını savunan sendikalar ve tüm düzen partileri “milli mutabakatla” operasyonu destekleyen açıklamalar yaptılar. O kadar azgınlaştılar ki bazı patronlar “Fabrikamdan istediğiniz kadar işçiyi operasyona götürebilirsiniz” deme cüretini kendinde buldular. Böylece Kürt sorununda imha ve inkar politikalarını en vahşi haliyle uygulayan, her tür muhalefeti yok etmeye çalışan AKP’nin temsil ettiği devletin emperyal fantazilerinin yeni perdesi açılmış oldu.
Farklı ülkelerdeki egemen güçlerin de Afrin operasyonu karşısında ellerini ovuşturduklarını görebiliyoruz. Rusya ve ABD’nin, Suriye’nin etki alanlarına göre bölünmesi üzerinden planlarını kurdukları ve muhtemelen uzlaşmaya vardıkları anlaşılıyor. İngiltere’nin açıklamalarından anladığımız kadarıyla -belki yine bir Shell ve Koç Holding ortaklığıyla- petrol rezervlerinden ve diğer doğal kaynaklardan pay kapmanın peşinde. Fransa bölgede kaybettiği etkinliğini yeniden tesis etmek istiyor. Erdoğan’ın “Üç buçuk milyon Suriyeli’yi Afrin’e yerleştireceğiz.” sözleri mülteci krizini aşamayan Avrupa hükümetlerini sevindirmiş olmalı. Yıkılacak şehirlerin yeniden inşası için ihaleler şimdiden açılmıştır belki de. Yaklaşan metal işçilerinin grevini engellemek için de bundan daha iyi fırsat olabilir mi?
Dünyanın dört bir yanındaki sermayedarların ve iktidarların ağzını sulandıran Suriye’deki savaş emekçiler için bugüne kadar ölüm, yıkım ve yoksulluktan başka bir şey getirmedi. Bu operasyonla ise savaş daha fazla şiddetlenecek ve tüm bölgeyi içine alan kaos daha da derinleşecektir. Bu da bizler için daha fazla ölüm, daha fazla yoksulluk, daha fazla sefalet anlamına geliyor.
Şimdiye kadar Kürt ulusal hareketinin yanında görünen güçlerin çelişkili ve belirsiz açıklamalarıyla da tekrar gördüğümüz üzere farklı ülkelerdeki egemen sınıflar ve onların hizmetindeki devletler ahlaki motivasyonlarla ya da yüce amaçlarla hareket etmiyorlar. Suriye’de, farklı emperyalist güçler arasında nüfuz alanlarının paylaşım mücadelesinde tıpkı 100 yıl önce, 1. Paylaşım Savaşı’nda olduğu gibi Ortadoğu halkları birbiriyle savaştırılıyor. Taktiksel ittifaklar kursalar da Kürtlere ne olduğunu da hiçbiri kesinlikle umursamıyorlar. Elbette devletler arası gizli, kirli diplomatik pazarlıklarda neler döndüğünü bilemiyoruz ancak görünen her biri çıkarlarının neyi gerektirdiğini düşünüyorsa onu yapıyor ve bu paylaşım savaşı sadece bölgeyi değil dünyayı bir bilinmezliğe sürüklüyor.
Farklı ulusların egemen sınıflarının ve onları çıkarlarına hizmet eden devletlerin bu savaşı durdurmak gibi niyetleri yok. Savaşı durdurabilecek bir stratejileri ve bunu hayata geçirebilecek birlikleri de yok. Birleşmiş Milletler ya da Avrupa Birliği’nden gelen açıklamalar da bunu yeniden görmemizi sağlıyor. Kapitalizmin yapısal krizi egemenleri, insanlığı yeni bir barbarlık dönemine sürükleyecek çılgınca hamleler yapmaya itiyor. Aynı 1. ve 2. Paylaşım savaşları öncesinde olduğu gibi…
Bu gidişatı durdurabilecek tek güç ise işçi sınıfı. Savaş tamtamları; cepheye sürülen genç askerlerin iç çekişlerinin, onları bekleyen ailelerinin gizli gizli ağlayışlarının, işgal edilmeye çalışılan Afrin’de öldürülen ve evlerini terk etmek zorunda bırakılacak insanların çığlıklarını şimdilik bastırıyor olabilir. Bugün televizyonlarda uzman adı altında çıkan şarlatanların, her biri birbirinden beter partilerden siyasetçilerin, rahat koltuklarından savaş çığırtkanlığı yapanların sesi, içeride ve dışarıda sürdürülen kokuşmuş savaşa karşı çıkanların sesini örtüyor olabilir. Rahat koltuklarında oturan siyasetçiler ve iktidar yardakçıları, işçi çocukları ölürken kendilerine kahramanlık payeleri dağıtıyor olabilirler.
Ancak onlar da bunun böyle gitmeyeceğini biliyorlar. Bu yüzden devlet, savaş sürdükçe ölecek, yoksullaşacak, evlerini terk etmek zorunda kalacak emekçilerin kitlesel tepkisinin önüne geçmek için baskıyı arttırıyor. Polis barışçıl basın açıklamalarına vahşice saldırıyor, insanlar yalnızca sosyal medyada savaşa karşı mesaj gönderdiği için gözaltına alınıyor, tutuklanıyorlar. Bu saldırılar karşısında Türkiyeli anarşistler, komünistler ve diğer enternasyonalist güçler olarak sıkıca kenetlenmeliyiz, savaşa karşı sesimizi yükseltmeye devam etmeliyiz.
Bununla birlikte farklı devletlerin uzlaşmayla işgal edilmeye çalışılan Afrin’de yaşayan halk ve buna karşı mücadele eden Türkiye’deki savaş karşıtları her zaman olduğundan daha fazla uluslararası dayanışmaya ihtiyaç duyuyor. Tek kazananın kapitalistler, tek kaybedenin ise her ulustan emekçiler olduğu bu uluslararası savaşı, ancak uluslararası dayanışmayla durdurabiliriz.
Bu savaşa karşı mücadele etmenin dünyanın her yerindeki anarşistler, komünistler ve diğer enternasyonalistler için tarihsel görev olduğunu düşünüyoruz. Dünyanın her yerindeki yoldaşlarımızı Afrin operasyonuna, AKP hükümetinin savaş karşıtlarına yönelik baskılarına ve Suriye’deki savaşın bu hale gelmesinde suçu olan tüm devletlere karşı mücadele etmeye çağırıyoruz.
Ya Enternasyonalist Sınıf Dayanışması, Ya Kapitalist Savaş ve Barbarlık
Saraylara Savaş, Gecekondulara Barış!
Uluslar arasında savaşa hayır
Savaşa karşı sınıf savaşı
Yeryüzü Postası
Bir yanıt yazın