Brezilya’da yapılan seçimleri ırkçı Jair Bolsonaro’nun kazanması üzerine Brezilya Anarşist Koordinasyonu’nun bildirisi:
İmparatorluğun Pençeleri, Faşizmin Yükselişi
Mevcut Brezilya siyasi senaryosu, tüm halk savaşçıları ve onların gerçeklik analizleri için çok fazla sağduyu ve soğukkanlılık gerektirir. Brezilya Anarşist Koordinasyonu (Coordenação Anarquista Brasileira) olarak bizler, İşçi Partisi (PT) Başkanı Dilma Rousseff’i deviren yasal-parlamenter darbeyle tanımlanan toplumsal ve politik durumun anlaşılmasına mütevazı bir katkıda bulunmayı amaçlıyoruz. Yakın zamanda, sözde 1988 New Republic anlaşmasının çöküşünü yaşadık [1]. Bu anlaşma, aynı anda burjuva politikacılar, şirketler, silahlı kuvvetler ve solun reformist kesimlerinin bir kısmını içeren bir koalisyonda asgari yasal hakları garanti ederken, ezilenlerin toplumsal dışlanışını sürdürdü.
Bununla birlikte, Brezilya Devleti’nin yapısı, emperyalist güçlerin çıkarlarına her zaman kendi halkına olduğundan daha yakın olmuştur. Devlet, yoksulu her zaman kurumsallaşmış burjuva demokrasinin bir normu olarak kriminalize etmiştir. PT liderliğindeki hükümetler, Lula’dan bu yana, tüm yasama ve yargı organları toplumsal yaşamda açığa çıkan “suçu” arttırdı, yoksul ve Siyah nüfusun aşırı-kapatılmasını yeniden üretmiş, aynı zamanda toplumsal mücadelelere saldıran baskıcı bir aygıtın sürdürülmesini sağlamıştır.
Sınıf uzlaşması bozuldu ve [bu toplumsal arabuluculuğun] işbirlikçi gündemi, finansal kapitalizmin gündeminin yerini alacak şekilde parçalandı. Bunlar, halk hareketlerinin tarihsel başarıları olduğunu hatırlamamız gereken; sosyal haklar, göreceli özgürlükler ve kamu hizmetleri gibi şeylerin yerini almıştır.
İmparatorluk Pençelerini Gösteriyor
Latin Amerika kıtasının jeopolitik gerçekliğinden yola çıkmadan ülkemizdeki mevcut dönüm noktasını anlayamayız. Analitik araçlarımızı ayarlamamız ve neyin tehlikede olduğunu anlamak için Brezilya’yı dünya sistemi içinde çevresel bir ülke olarak daha iyi konumlandırmamız gerekir. Ülke, temel tarımsal ihracat endüstrisini sürdürmeye devam etmiş ve kendisini IIRSA Planı (şimdi COSIPLAN olarak adlandırılan Güney Amerika Bölgesel Altyapı Entegrasyonu) [2] ile uyumlu hale getirmiştir. Bu plan, doğal kaynaklarımızın sömürüsünü en üst düzeye çıkarmaya ve uluslararası piyasalarda ulusötesi şirketlerin yararına tedarik sürecini hızlandırmaya çalışmaktadır. Bu plan, ABD ve bölgedeki ülkeler arasında kurulan serbest ticaret anlaşmalarıyla uyumlu yeni bir saldırıdır. Bu, “ilerici” ve “merkez-sol” hükümetler tarafından desteklenen, Güney Amerika’daki neoliberal modeli genişletme çabasıdır.
2008 krizi, ABD’nin uluslararası gündemi belirlemesi konusunda büyük zorluklar yarattı ve İkiz Kuleler’in yıkılmasından [WTC 9/11 saldırısı] bu yana, imparatorluğun çok sayıda agresif askeri müdahalesi ile açıkça ortada olan küresel hegemonyanın garanti edilmesini temel amacı olarak ortaya konmaya başlandı. Açık olan bir diğer şey, emperyalizmin kendisini “Brezilya nereye, Latin Amerika oraya” fikriyle yönlendirdiğidir. Kıtamız Latin Amerika, açıkça ABD’nin kullanımı için stratejik bir (siyasi, doğal, enerji) kaynak rezervi olarak görülmektedir ve bu da Brezilya’nın siyasi durumunu Washington için oldukça önemli kılmaktadır.
2016 darbesi, “varlıkların” satın alınmasıyla ulusal ekonominin mali ve uluslararası denetimini daha güçlü hale getirirken, sadece önceki dönemden elde edilen küçük kazanımları yerinden sökmekle kalmadı. Emperyalizmle uyumlu Lava-Jato soruşturmasında[3] görülebileceği üzere, bu düzenlemelerin, yargı sınıfı, özellikle de bizzat hakimler tarafından, savaş hukuku [4] kullanılarak yapılması gerekiyordu. Ayrıca, altyapı, yenilenebilir enerji, hizmet, sağlık ve eğitimde Kuzey Amerika ve Çin, şirketlerinin kontrolünü artırmaktadır. Petrol konusuna gelince, 13 çok uluslu şirket, özellikle bu yılın Ekim ayında son ihale turları gerçekleşen Shell ve BP, pre-salt rezervinin (okyanus yüzeyinin altındaki petrolün) % 75’ine hali hazırda el koymuştur. Siyasi açıdan bakıldığında, emperyalizmin eylemi, Brezilya’nın (merkez solcu bir reformist hükümet tarafından yönetiliyor olsa bile), kıta düzeyinde kendi çıkarlarına yönelik herhangi bir tehtide karşı kendini temsil etme ihtimalini engellemektir. Mevcut seçim yarışının sonucunun, Venezüella rejiminin krizlerini önemli ölçüde etkileyeceğini, muhtemelen siyasi istikrarsızlığa ve hatta askeri müdahaleye destek çıkacağını açıklığa kavuşturmak önemlidir.
Yeni Ulusal Güvenlik Doktrini: Askeri Politikalar ve Tehditler
Birkaç yıl önce Lula’nın İşçi Partisi hükümeti altında, Brezilya silahlı kuvvetlerinden (Temer tarafından Güvenlik Sekreteri olarak atanan) General Etchegoyen ile yeni bir Ulusal Güvenlik Doktrini’nin başlatıldığına dikkat çekmek isteriz. Bu doktrin, uyuşturucu kaçakçılığı, insan hakları veya çevreci STK’larla bağlantılı grupları, “ideolojik” devlet kurumlarını ve sol görüşteki toplumsal hareketleri yeni iç düşmanlar olarak görmektedir. Bu doktrinin diğer unsurları, üniversite ve araştırma görevliliklerinin boşaltılması, ceza kanununun daha da sertleştirilmesi, kitlesel tutuklamaların sürekliliğe bağlanıp genişlemesi ve karşı-casusluk tedbirlerinin benimsenmesidir. Doktrin, sosyal iletişim kontrolü, söylentiler yayılması, suçla itham edenlerin itibarının düşürülmesi ve sahte belgelerin kullanılması araçlarını kullanır. Grevlerin teşvik edilmesini, yolların kapatılmasını, toprak ve binaların işgalini ve siyasi azınlık halkların özgürlük mücadelesini “terör eylemleri” olarak nitelendirilmektedir.
Dilma tarafından onaylanan, terörle mücadele tasarısından sorumlu olan bu yeni doktrin idi. Amacı, ordunun kıta düzeyinde ve ulusal siyasetin jeopolitiğinde aktif rol oynadığı yeni bir anlaşma, “yeni bir demokrasi” yaratmaktı.
Özetlemek gerekirse: “tehlikeli sınıflar” için, bir olağanüstü halin en üstüne yerleştirilen “Demokratik Hukuk Devleti” [5], artık egemen sınıfların (bazı yerlerde, narko-devletin) iktidar oyunlarında yeniden yapılandırma sürecindedir ve onu devletin içsel gerekçelerinden ve emperyalizmin çıkarlarıyla olan ilişkilerinden ortaya çıkarır. Bu koşullar altında, karşı kuvvet unsurları bir polis devleti olarak faaliyet gösterir. Toplumsal yaşamda derin yaralar açan ve kapitalist sınıf ile onun şakşakçılarının hırslarını derinden arttıran bir düzenleme, er ya da geç, güvenliği kendi lehine çalışması için göreve çağırır ve sistemin normalliğini yeniden tanımlamak için “olağanüstünün” alanını genişletir.
Merkez-sol tüm kozlarını sandıklarda oynuyor
Brezilya solu ve merkez-solu, burjuva demokrasisinin gelip onları kurtaracağı, haklarını koruyacağı, boğucu etkiye son vereceğini ve küresel kapitalizmi yeneceğini umarak şansını seçim sandığında denedi. Sistem silahları çektiğinde ve güç kullanmak için toga ya da üniforma giydiğinde, bunu her zaman ABD hükümetinin desteğiyle yapar. Yasal-parlamenter darbeden sonra ortaya çıkan ve sokaklara dökülen sol muhalif hareketler, ne yazık ki, aşırı-sağ kanattaki düşmanın sandık ve oyla sözümona kazanacağını iddia ettiği, devlet ve hükümetin bu faydacı mantığına entegre olmaktadır.
Merkez sol, tüm enerjisini, kurumsal anlaşmazlık ve seçime katılan partilerin çürümüş oyunu ile sınıf mücadelesinin zararına harcayarak bu çabaları seçim propagandasına yönlendirmeye çalışmaktadır. Brezilya siyasi sahnesi, burjuva liberalleri için her zaman azınlıkların güçlü iradesiyle oluşturulan kolektif güçlerin ve kamu yararının gasp edilmesi için bir mekanizma olan temsil sahtekârlığı ile kirletilmektedir. Ancak biz, egemen sınıflarının çıkarlarını savunmak söz konusu olduğunda, sistemin anayasayı saptırdığını ve hukukun üstünlüğünü yumuşattığını biliyoruz.
İnsanlara; haklarını savunmak, siyasi hayata katılmak ve doğrudan demokrasiyi örgütlemek, sınıflar arası barışı reddetmek ve proto-faşizmle uzlaşmadan mücadele etmek adına, sendikaların ve halk örgütlerinin halk için en doğru alternatif olduklarını gösteren uzun vadeli bir çalışma inşa etmeliyiz.
Aşırı Doz Seçkinler Programı: Proto-Faşizm
Siyasal iktidarın bu biçimde düzenlenişi, propaganda taktikleri ve gerici kesimlerin doğrudan eylemi ile genellikle hukuki yaptırımlarla destekleniyor. İdeolojik olarak da aşırı sağdaki gruplar tarafından da desteklenmektedir. Vekillerine ulusal siyasi sahneyi baskı altında tutmaları ve kıta düzeyinde olan bitenle uyumlu hale getirmeleri için alan yaratarak sokaklarda etki alanı elde etmeye çalışan ve her şeyiyle bu alanın genişleyeceğine işaret eden bir unsur.
Fakat daha fazlası var. Bununla uzlaşmaya varmak, ekonomik hayal kırıklığı, temsil yoluyla siyasal çözümlerin başarısızlığı ve aile, kültür ve eğitimdeki iktidar konumlarıyla ilişkilendirilmiş değerlerin istikrarsızlaştırılmasıdır aynı zamanda. Ayrıca, dindar evanjelikleri bölüşmek için strateji belirleyen muhafazakâr bir öznel üretim görüyoruz. Anti-PT söyleminden, radikalleşmiş bir anti-siyaset ve anti-sistem söylemine dönüşen bu yeni sağ, kendisini yalnızca seçkinlere değil aynı zamanda halka ve periferik kesimlere de seslenen bir sağ olarak ortaya koymaktadır. Onlar, sadece sol burjuva demokrasisini savunan merkezi solun solundaki toplumsal boşlukta hareket etmektedirler.
Aşağılık Bolsonaro figürü, kazanılmış hakların yağmalanmasını ve kadınlara, LGBT’lere, yerli halklara, Siyahlara ve marunlara karşı ataerkil şiddeti derinleştirmeyi amaçlayan bu girişimin bir parçasıdır. Ülke genelinde Bolsonaro lehtarlarının liderliğinde çeşitli saldırılarda gerçekleşen şiddetin sonuçları arasında Salvador’da Katendê’nin Capoeira Ustası Moa’nın acımasız cinayeti bulunmaktadır. [6] Bolsonaro’nun temsil ettiği barbarlığı en aza indirgemekten çok, onu, düzenlemenin uygulanmasına [neoliberalizm] ve ülkenin, merkez sol bir hükümet altında olacağından daha hızlı bir tempoda, emperyalist yeniden sömürgeleşmesine dair bir mantıkla konumlandırmak gerekiyor.
Sandıklar, Emperyalizmi, Vergi Düzenlemesini ve Proto-Faşizmi Yenemez!
Dolayısıyla seçim sonuçları, işçi sınıfına karşı olan güçlerin karşılıklı ilişkisiyle ortaya çıkan karmaşık bağlamı çözmemektedir. Tüm senaryolar sadece sınıf mücadelesinin sürmesine ve baskının derinleşmesine hizmet eder. Bolsonaro’ya karşı atılan “faydalı oy”, sandıkta karar verilmeyecek bir “üçüncü tur”a yol açarak en fazla bir ek süre sağlar. Mücadele, uzun vadede devlete, yönetilebilirliğe ve imparatorluğa bağlı anlaşmalara boyun eğmeyen alternatif bir sınıf ve toplumsallık inşa etmektir. Fakat bu aynı zamanda burjuvaziyi, emperyalizmi ve saldırılarını yenebilen toplumsal bir güç olmalıdır.
Bu proto-faşist ve neoliberal saldırı döneminde sınıf bayraklarımızın yukarı kaldırılması gerekiyor. Tepedeki seçkinlerin neden olduğu paniğe ve korkuya boyun eğmemeliyiz. Görevimiz aktif olarak direnmek, sınıf dayanışmasını güçlendirmek, sokaktaki mücadeleyi büyütmek ve ezilenlerin örgütlülüğünü sağlamaktır!
Bu Nedenle, Şunları Savunuyoruz:
● Taban seviyesinde ve sokaklarda sandığın ötesinde bir anti-faşist dayanışma – mücadele, onu tanımlayacak olan şeydir. Bu dayanışma, neoliberal saldırılara ve Bolsonaro ve destekçilerinin teşvik ettiği barbarlığa karşı eylem ve seferberlikte yer alacaktır.
● Sosyal haklar için mücadele. Özelleştirme ve ezilenlere yönelik saldırılara karşı mücadele. Eğitim, refah reformu, yükselen hayat pahalılığı, toplumsal hareketlerin kriminalize edilmesi ve Siyah, azınlık ve yerli halkın soykırım sürecine karşı saldırılara karşı mücadele.
● Faşizmin ilerleyişine ve gelecek dönemin emperyalizminin , iş dünyası seçkinlerinin ve seçimlerin bağımsız politikalarının gündemi olan işçilerin kazanılmış haklarına yönelik saldırılarına karşı genel bir grev örgütlenmesi.
Halkların Gücü Faşizmi Durdurabilir! Neoliberal Barbarlığa Karşı Mücadele Et ve Örgütlen!
Coordenação Anarquista Brasileira (Brezilya Anarşist Koordinasyonu)
Çeviri: Gamze Boztepe
Notlar
1. 1988, Brezilya anayasasının, 1964’te başlayan ve 20 yıldan uzun süren askeri diktatörlüğün sona ermesinden sonra onaylandığı yıl oldu.
2. Günümüzde COSIPLAN olarak adlandırılan Güney Amerika Bölgesel Altyapı Entegrasyonu İnisiyatifi (IISAR), büyük otoyollar gibi bölgesel altyapılar oluşturmak amacıyla ortaya konan bölgesel kalkınma ve entegrasyon planı çoğu zaman doğal maddeleri işlemeye yönelik sanayilerin büyümesini kolaylaştırmaktadır. Bu çaba Meksika ve Orta Amerika’daki Pueblo-Panama Planı’na benziyor.
3. Lava-Jato ya da “Araba Yıkama” skandalı, sayısız üst düzey politikacıyı içeren politik yolsuzluk soruşturmasıydı.
4. Lawfare (burada savaş hukuku olarak Türkçe’ye çevrilmiştir), savaş ve hukuk’u birleştiren bir terimdir, savaş durumunda hukuk kullanımı.
5. Brezilya’daki “Demokratik Hukuk Devleti”, ABD’nin “hukukun üstünlüğü” kavramına benzemektedir; bu, bireylerin ve hükümetin yasalara ve haklara saygı gösterdiği bir durumdur.
6. Master Moa, bir halk toplantısına katıldıktan ve PT adayını destekledikten sonra bir Bolsonaro destekçisi tarafından bıçaklanarak öldürülen siyah Capoeira eğitmeniydi.
Kaynak: Medyan Haber
Bir yanıt yazın