Vicdani Ret Derneği geçtiğimiz günlerde yaşamına son veren İstanbul Üniversitesi öğrencisi Sibel Ünli için bir açıklama yayınladı. Ünli’nin 15 Mayıs 2017’deki Vicdani Retçiler Günü’nde gönderdiği vicdani ret beyanında “Bir kadın olarak militarizmin yaşam alanımı işgal etmesine, savaşların yıkımına karşı ölümü değil yaşamı savunmak adına vicdani reddimi ilan ediyorum.” dediği vurgulanan açıklamada “Sibel’in katili kapitalizmdi, militarizmdi, erkeklikti.” ifadelerine yer verildi.
Açıklamanın tamamı şöyle:
“Vicdani retçiler yaşadığımız topraklar sivil ölüme mahkum edilmektedir. Vicdani retçiler sokakta yürürken, otelde kalırken, bir başka şehre giderken her an gözaltına alınıp askerlik şubesine götürülme tedirginliği yaşamak zorunda bırakılır. Devlet eliyle doğrudan uygulanan bu militarist baskı sadece polis ve jandarma tarafından uygulanmaz.
Hayatımızın her alanına sirayet ettirilen militarizm, nefes alıp verdiğimiz neredeyse hemen her yerde karşımıza çıkar. Aileden başlayan “eğitim” süreci okulla, askerlikle devam ederken bize her zaman düşmanlık öğretilir. Kendisinden farklı olana düşman, kadına düşman, eşcinsele düşman, transa düşman, engelliye düşman olmazsak toplumdan da dışlanırız. Asıl kendisi çürük olan sistem “Sağlam kafa sağlam, sağlam vücutta bulunur” diyerek hor gördüğü kafaları çürüğe ayırır. Çürüğe ayrılmış vücutların nefes alıp vermesi dahi onlara göre boş birer teferruattır.
Kimliğinde erkek damgası vurulan kişi eğer vicdani retçiyse ona pembe kimlik verilmesi gerektiği söylenir. Savaş, onlar için erkek işidir ve “kız gibi” korkaklara yer yoktur onların iktidarlı dünyasında. Askere alınmak istenen kişi eşcinsel veya transsa örneğin bu sefer pembe tezkere verilerek çürüğe ayrılır.
Kişi eğer vicdani retçiyse bir yerde iş bulması da zordur. Yoklama kaçağı, bakaya ve asker kaçağı çalıştırmak suçtur bu topraklarda. Ya da daha doğrusu sigortalı çalıştırılması suçtur. Kapitalizm, bulabildiği her fırsatı kullanır; bulamazsa kendisi yasal bir fırsat yaratır.
Sibel Ünli bu toplumda yer bulamadı kendine. Sibel’in nefes alıp vermesi bile çok görüldü. Cebindeki 1 lira 40 kuruşla üniversitenin yemekhanesinden alamadığı yemek bile çok görüldü kendisine. Çürük olan sistem tarafından çürük bulunarak defalarca dışlanan Sibel, tüm yaşadıklarına rağmen üstüne bir de vicdani retçiydi. Sürekli toplumdan dışlanan Sibel ölüme değil yaşama sahip çıkarak 15 Mayıs 2017’deki Vicdani Retçiler Günü’nde kendisi gelemediği için Bursa’dan gönderdiği vicdani ret açıklamasında “Bir kadın olarak militarizmin yaşam alanımı işgal etmesine, savaşların yıkımına karşı ölümü değil yaşamı savunmak adına vicdani reddimi ilan ediyorum.” demişti.
Ölümü değil yaşamı savunmak adına vicdani reddini açıklayan Sibel bu toplum tarafından ölüme sürüklendi. Sibel’in vicdanı gibi ölümü de bireyselliğe sıkıştırılmaya çalışılıyor. Ancak Sibel’in vicdani ret açıklamasında vurguladığı gibi vicdani ret, oyuncaklarımızdan giydiğimiz kıyafetlere kadar yaşam alanımızı işgal eden militarizme karşı çıkmak anlamına geliyor. Yani Sibel’in vicdanı gibi intiharı da politikti. Sibel’in katili kapitalizmdi, militarizmdi, erkeklikti.
Militarizmin yaşamlarımızı işgal etmesine, savaşların yıkımına karşı ölümü değil yaşamı savunmaya devam edeceğiz. Güvercin tedirginliği içinde. Direneceğiz.”
Bir yanıt yazın