15-16 Haziran’da DİSK’in rolü neydi? – Cem Gök

kategori:

15-16 Haziran işçi ayaklanması aradan geçen 52 yıla rağmen sunduğu deneyimler açısından Türkiye sınıf mücadeleleri tarihinin en önemli anlarından biri olmayı sürdürüyor. Yıllardır olduğu gibi bu sene de “DİSK’in şanlı tarihinin” parçası olarak anılacak olan bu deneyimin ne ifade ettiği, nasıl ortaya çıktığı ve DİSK’in bu işçi ayaklanmasındaki gerçek rolü ise neredeyse hiç tartışılmıyor. Dönemin başka birçok işçi mücadelesi gibi 15-16 Haziran işçi ayaklanmasının da, DİSK tarafından değil, DİSK’e rağmen gerçekleştiği gerçeğinin üstü –bilerek yada bilmeyerek- örtülüyor. Bu çarpıtılmış tarih anlatısı, bazıları için sendikalar içindeki rolünü güçlendirmeye yarıyor. DİSK’i bugünkü pozisyonunu üzerinden eleştiren diğerleri için ise, onun 1980 öncesinde devrimci bir niteliği olduğu algısını desteklemenin bir örneği olarak aynı çarpıtmaya başvuruluyor. Ancak 15-16 Haziran’da ve genel olarak 80 öncesinde yükselen işçi hareketi içinde DİSK’in gerçek rolünü ortaya koymadan, resmi sendikaların tarihsel rolünü ve dolayısıyla bugün işçi sınıfının önündeki engelleri, fırsatları ve yapılması gerekenleri tartışmak mümkün gözükmüyor.

15-16 Haziran öncesinde kolluk kuvvetleriyle çatışmaların yaşandığı sert işçi eylemleri, grevler ve iş yeri işgallerinin ardı arkası kesilmiyordu. 1970 yılında en az 112 grev yaşanmış, İstanbul, İzmir ve Ankara’da 10’a yakın fabrikada işgaller gerçekleşmişti. Bu koşullar altında egemen sınıflar işçi mücadelelerinin yükselişini engellemek için çeşitli önlemler almaya giriştiler. 1970 yılının ilk aylarında TBMM’de, 274 sayılı yasanın değişikliği için dört tasarı bulunuyordu. Tasarılarda yer alan  9. Madde sendikaların, sendika birliklerinin, federasyonların ve konfederasyonların kuruluş koşullarını düzenliyordu. Bu düzenlemeyle Türk-İş dışındaki konfederasyonların fiilen ortadan kalkmasına ve yalnızca DİSK’e bağlı olanların değil, militan işçi eyleminde rol alan lokal, bağımsız sendikaların etkisizleştirilmesi hedefleniyordu. Kasım 1969’dan beri gündemde olan bu düzenleme 11 Haziran’da TBMM genel kurulunda görüşülmeye başlanmış, 12 Haziran’da yapılan oylamayla, TİP dışındaki meclisteki bütün partilerin işbirliğiyle  4 ret oyuna karşı 230 oyla kabul edilmişti.

Yaklaşık 6 aydır tartışılıyor olmasına rağmen DİSK ancak 8 Haziran’da harekete geçer ve bir heyet kurularak Ankara’da görüşmeler yapılması kararı alır. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler 9 Haziran’da Başbakan Süleyman Demirel’e bir mektup yazar. Bu mektupta DİSK’in yasa tasarısına karşı tutumu Anayasa’ya aykırı olduğu çizgisi üzerinden ortaya konulur ve tasarının DİSK’in görüşü alınarak yeniden hazırlanmasını talep edilir. 10 Haziran Çarşamba günü Ankara’ya giden DİSK heyeti Demirel’le görüşmek için her yolu dener ama Demirel onlarla görüşmez. CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’le görüşmek için randevu talepleri de Ecevit’in çok meşgul olduğu gerekçesiyle geri çevrilir. O gün herhangi bir etkisi olmayan bir takım görüşmelerle geçer. Ertesi gün sonunda görüşebildikleri Ecevit onlara “Konuyla ilgilenen Şeref Bakşık arkadaşımla görüşeceğim. Anayasa’ya aykırı bir yasaya CHP olarak oy vermeyiz.” cevabı verir. Ancak CHP blok halinde tasarı lehine oy verir.

DİSK heyeti Ankara gezisinin ardından 12 Haziran sabahı İstanbul’a döner. O sabah  DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler bir basın açıklaması yayınlayarak, saat 14.00’te DİSK Genel Yönetim Kurulu’nun olağanüstü toplanacağını, ertesi günü DİSK’e bağlı sendika yönetim kurullarının, pazar günü saat 10.00’da ise sendika yöneticileri ile iş yeri temsilcilerinin Merter sitesindeki Lastik-İş binasında toplanacağını söyler. 12 Haziran günü sabah saatlerinde ise DİSK yönetimi Cumhurbaşkanı’nın Çankaya’da görüşmeye davet eden telgrafını aldılar. Ertesi sabah üç kişilik bir heyet İstanbul’dan Ankara’ya Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’la ile görüşmeye gider. Kısa bir görüşmenin ardından heyetten yazılı bir metin isteyen Sunay, yazıyı senato başkanına vereceğini söyleyerek sendikacıları gönderir.

DİSK tarafından, ne öncesinde ne de tasarının mecliste görüşüldüğü 11 ve 12 Haziran tarihlerinde tek bir eylem dahi gerçekleştirilmez. Yumurta kapıya dayanmışken bile sonuçsuz görüşmeler yapmakla yetinilir. Nihayet 14 Haziran’da Merter Sitesi’ndeki Lastik-İş binasında DİSK’in tüm sendika yöneticileri ve iş yeri temsilcilerinin katıldığı bir toplantı düzenlenir. Toplantıda tabanın öfkesi ve kararlılığı kendini gösterir. Ancak DİSK yöneticileri, işçilerin taleplerini yine bilindik taktiklerle yok sayar. İşçi temsilcilerinin eylem önerilerinin ve hararetli konuşmalarının ardından son sözü alan Kemal Türkler şunları söyler:

“Bir kısım arkadaşlarımız buraya kadar gelerek yazılı pusula verdiler… Ancak bütün isteklerin ve pusulaların incelenmesi zaman alacaktır. Bunları yarın yönetim ve yürütme kurullarına götüreceğiz. İçlerinden kanunen ve fiilen uygun olanları, gerekli bulunanları ayıracak ve bunları gerçekleştirmeye karar vereceğiz. Bu ayın 17. günü yani önümüzdeki Çarşamba günü için teklif edilen miting ve yürüyüş için yarın Valiliğe başvuracağız … Şimdi hepiniz, DİSK’in kararını bekleyerek evinize inançla, DİSK’e güvenle gidiniz.”

Ancak işçileri DİSK’in kararını beklemeyecek, DİSK’e değil kendi güçlerine güveneceklerdir. 15 Haziran Pazartesi sabahı işçilerin fabrikalarda işi bıraktıkları ve yürüyüşe başladıkları haberleri gelmeye başlar.  DİSK yöneticileri ise o sırada, Çarşamba günü gerçekleştirmeyi planladıkları yasal miting için resmi başvuruları yapmakla uğraşmaktadırlar. Değişik iş kollarındaki 18 iş yerindeki işçiler, sabah işbaşı yaptıkları halde üretime geçmez. İstanbul’un farklı semtlerindeki işçiler yürüyüşe başlayarak yanlarından geçtikleri fabrikaların işçilerini de yürüyüşe davet ederler. Kartal-Ankara yolu, Yakacık kavşağında işçiler yolu trafiğe kapatılır. Eyüp’ten Bakırköy’e, Kartal’dan Levent’e İstanbul’un birçok noktasında ve Kocaeli’nde üretimi durduran işçiler sokağa çıkmıştır. Ancak bu eylemleri DİSK başlatmamıştır. Aksine sendikacılar bu eylemlerin başladığından sonrasında haberdar olmuşlardır. Hatta bazı noktalarda DİSK’e bağlı sendikalar işçilerin eyleme katılımını engelleyici tutum alırlar. Örneğin İzmit bölgesinde yürüyen işçiler Pirelli ve Goodyear fabrikalarının önüne gelerek bu fabrikalardaki işçilerin de eyleme katılması için slogan attıklarında DİSK’e bağlı Lastik-İş yöneticileri işçilerin yürüyüşe katılmasını engellerler.

Gün boyunca İstanbul ve Kocaeli’nde 115 iş yerinde çalışan yetmiş bini aşkın işçi sokağa dökülmüş, askerlerin kurdukları barikatları aşmış, karakollara girerek gözaltına alınan arkadaşlarını polisin elinden almışlardır. Yalnızca DİSK’in değil, Türk-İş’in yetkili olduğu iş yerlerindeki işçiler de eylemlere katılır. Yaşanan sendikaları çok aşan bir kitle grevi, bir işçi ayaklanmasıdır. Devlet yetkilileri, sendikaların kontrollü eylemlerine hazırlıklıdır ama böylesi bir kitlesel işçi eylemi karşısında ne yapacağı konusunda bir fikirleri yoktur.  16 Haziran’da bazı iş yerleri öfkeyi yatıştırmak için işçileri işbaşı yaptırmama ve ücretsiz izin verme karar alırlar. Ancak bu önlemlere rağmen ikinci gününde eylemlere katılanların sayısı 150 bini aşacaktır.

Birçok fabrikada işçiler 16 Haziran sabahı, kartlarını bastıktan sonra fabrikadan dışarı çıkmaya başlarlar. Avrupa yakasından, İstinye, Paşabahçe, Gültepe, Levent, Silahtar, Kâğıthane, Eyüp, Topçular, Atışalanı, Maltepe, Bayrampaşa’da, Anadolu Yakası’nda Üsküdar, Maltepe, Kartal, Pendik, Tuzla ve Çayırova bölgelerinde işçiler toplanıp yürüyüşe geçmişlerdir. İşçilerin hedefi Taksim Meydanı’nda toplanmaktır. Ancak ordu ve polis birlikleri işçilerin Taksim’e ulaşmasını engellemek için seferber olmuştur. Gün boyu İstanbul’un çeşitli yerlerinde devam eden eylemlerde birçok noktada polisle çatışmalar yaşanır. Bazı noktalarda polis silah kullanır. İki gün süren işçi ayaklanması sonucunda Yaşar Yıldırım, Mustafa Bayram ve Mehmet Gıdak adlı işçiler, diğer bir polisin silahından çıkan mermiyle vurulan Yusuf Kahraman isimli bir polis ve olayları izleyen bir lokanta sahibi olan Abdurrahman Bozkurt hayatını kaybeder, 200’e yakın kişi yaralanır ve yüzlerce işçi gözaltına alınır.

Bu sırada DİSK yöneticileri ise 16 Haziran’da öğle saatlerinde, davet üzerine Harbiye Ordu Karagahı’na giderler. Orgeneral Kemal Atalay’la yapılan görüşmede, DİSK genel başkanı Kemal Türkler, eylemle DİSK’in hiç ilgisi bulunmadığını anlatır. 1. Ordu Komutanı, DİSK başkanından işçilere yürüyüşe son vermeleri çağrısında bulunmasını rica eder. Kemal Türkler buna karşı yürüyüşe kendilerinin karar vermediğini, DİSK’in Çarşamba günü miting yapacağını, Valiliğin de ona izin vermediğini açıklar. Sendikacılar daha sonra İstanbul Valiliği’nde aralarında İçişleri Bakanı, Jandarma Genel Komutanı, İstanbul Valisi  ve İstanbul Emniyet Müdürü’nün de olduğu bir heyetle görüşür. Kemal Türkler bu görüşmenin ardından Valilik kapısında basın mensuplarına yaptığı konuşmada “Bizler Anayasa’ya sımsıkı bağlı işçiler olduğumuzdan, hiçbir hareketimiz Anayasa’ya aykırı olamaz. Ne var ki, bizim aramıza çeşitli maksatlar güden kişiler, çeşitli kılıklara bürünerek girebilirler. Hatta kötüsü, gözbebeğimiz şerefli Türk ordusunun bir mensubuna kötü maksatla taş atabilir, tahrikler yapabilirler. DİSK Genel Başkanı olarak sizi uyarıyorum.” İfadelerini kullanır.

Devlet yetkilileri bu ayaklanma nedeniyle DİSK’i suçlasa da, herkes olanların DİSK’le ilgisi olmadığını biliyordur. Sendikacılar kulis faaliyetleri ve kontrollü mitinglerle süreci geçiştirmeye çalışırken, kendilerini beklemedikleri bir durumun ortasında bulmuşlardır. Nihayetinde Bakanlar Kurulu kararıyla 16 Haziran akşam 19.45’te İstanbul ve Kocaeli’nde sıkıyönetim ilan edilir. 21.00’den itibaren sokağa çıkma yasağı yürürlüğe girer ve her türlü gösteri, kapalı ve açık yerlerdeki toplantılar ikinci bir emre kadar yasaklanır. Eylemler nedeniyle çok sayıda işçi ve sendikacı gözaltına alınır, birçoğu tutuklanır ve yine birçok işçi işten çıkartılır. Ancak nihayetinde  eylemlerin başlamasına neden olan yasanın pek çok hükmü Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilir.

15-16 Haziran’da bu topraklarda ilk defa böylesine kitlesel, militan ve açık biçimde siyasal nitelik taşıyan bir işçi ayaklanması yaşandı. Doğrudan olayları yaşayanları anlatımları, ifadeleri ve belgelere dayalı kaynaklar, DİSK’in bu eylemleri başlatmadığını, tersine eylemleri engelleme rolü üstlendiğini gösteriyor. Bu bize DİSK’in tarihinin bizim mirasımız olmadığını bir kez daha hatırlatıyor. Sendikaların tarihinde, övünülecek ya da “aslına döndürülecek” bir şey yok. Bizim mirasımız, sendikalara rağmen 15-16 Haziranları ve daha nicelerini yaratan işçi sınıfının tarihidir.

Yararlanılan Kaynaklar:


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir