Üç bölümden oluşan bu yazı Heimatlos Kolektif tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir.
Felaket Komünizasyonu
Bağlı olduğumuz liberteryen komünist çevrelerde son zamanlarda anti kapitalist bir devrimin neye benzeyeceğine dair tartışmaların çoğu ‘komünizasyon teorisi’1 başlığı altında gerçekleşti. Bildiğimiz kadarıyla bu tartışmaların çok az bir kısmı doğrudan iklim değişikliğiyle ilgiliydi. Endnotes tarafından verilen şu tanım, felaket komünizmi hakkında düşünmek için yararlı bir çıkış noktası olarak hizmet etmektedir:
“Komünizasyon, bütünlük düzeyinde, bütünlüğün ortadan kaldırıldığı bir harekettir. (…) Bireysel bir eylemin ‘komünizeleştirici’ olarak belirlenmesi, eylemin kendisinden değil, yalnızca parçası olduğu genel hareketten kaynaklanır ve bu nedenle devrimi, sanki gereken tek şey bu tür eylemlerin kritik bir noktaya ulaşıncaya kadar belirli bir birikimiymiş gibi komünizeleştirici eylemlerin toplamı açısından düşünmek yanlış olacaktır. Devrimin böyle bir birikim olarak kavranması, niteliksel bir dönüşümün tetikleyeceği beklenen niceliksel bir genişlemeye dayanır. (…) Bu tip lineer devrim anlayışlarının aksine komünizasyon, sınıf mücadelesinin kendi dinamiği içindeki niteliksel bir değişimin ürünüdür.”
Bu pasaj muhtemelen isimsiz muhaliflerini karikatürize ediyor ancak burada bahsedilen mantık felaket komünizmi hakkında önemli bir kanıya varmamızı sağlamaktadır, hiçbir felaket topluluğunun devrime yol açmayacağına. Devrim ancak felaket topluluklarının kendi kendini örgütleyen sosyal yeniden üretim; mevcut mülkiyet ilişkileri, devlet vb. ile çatışmaya girdiğinde ve bu sınırların üstesinden geldiğinde gerçekleşecektir. Bunu da farklı felaket topluluklarının, sınıf mücadelelerinin ve sosyal hareketlerin genişlemesi olmadan ve birbirlerine bağlanmadan hayal etmek zordur.
Felaket toplulukları tipik olarak kısa ömürlüdür ve kapitalist normalliğe geri dönme eğilimindedir. Bu topluluklar kendilerini hakim sosyal düzene karşıt olarak kurgulamadıkça ve diğer mücadelelerle bağlantı kurmadıkça, izole kalacak ve de (ya baskı, iyileşme yoluyla ya da sadece oluşum koşullarını geride bırakarak) dağılacaklardır. Hem yoğun yön (bir mücadele içindeki sınırların aşılması) hem de kapsamlı yön (yayılma ve bağlantı kurma) önemlidir çünkü hiçbir yerel mücadele genişleme olmadan kendi iç sınırlarını aşamaz. İyileştirici bir ufuktan dönüştürücü bir ufka niteliksel bir geçiş olmaksızın hiçbir yaygın hareket devrimci hale gelmeyecektir.
Bu düşünce tarzı aynı zamanda her türlü katastrofist ‘ne kadar kötü o kadar iyi’ yaklaşımını da dışlamaktadır. Kemer sıkma politikaları kaçınılmaz olarak devrime yol açmayacağı gibi, felaketlerin de sosyal dönüşüme yol açacağını düşünmek için hiçbir neden yoktur. Lakin iklim değişikliği devrim için parametreleri değiştirmektedir. Artan gıda ve enerji maliyetleri, kitlesel yerinden edilme ve su kıtlığı gibi şeyler, proleterlerin mevcut sosyal ilişkiler içinde kendilerini yeniden üretme kapasitelerini giderek daha fazla zorlayacaktır. Örneğin, açlık mutlak kıtlığı değil gelir dağılımını yansıtır ve bu olay tarımsal üretkenlikte iklim kaynaklı önemli düşüşler olsa bile doğru olmaya devam edecektir, dolayısıyla sosyal mülkiyet ilişkileri biyofiziksel yeniden üretimle giderek daha fazla çatışacaktır.
Endnotes’un da belirttiği gibi, bir faaliyet ancak bütünsel düzeyde gerçekleşiyorsa, yani komünist sosyal ilişkiler yaratma biçiminde kapitalizme yönelik sınıfsal ve sosyal sistem çapında bir saldırının parçası ise komünizasyondur. Eğer bunun bir parçası değilse, o zaman faaliyet kapitalist sosyal ilişkiler bütününün ve bu bütünün yeniden üretiminin bir parçasıdır (izole felaket topluluklarında gördüğümüz gibi). Kapitalist sınıf ve onun hükümetleri de bir dereceye kadar bunun farkındadır. Felaketlere verdikleri tepkiler yalnızca kısa vadeli durumla ilgili değil, aynı zamanda uzun vadeyle de ilgilidir.
Harry Cleaver, Mexico City depreminin ardından yazdığı makalede, toprak sahipleri ve emlak spekülatörlerinin depremi, uzun zamandır kurtulmak istedikleri insanları tahliye etmek, depremde yıkılan evlerini yıkmak ve pahalı yüksek apartman daireleri inşa etmek için bir fırsat olarak gördüklerini yazıyor. Meksikalı işçi sınıfı buna başarıyla karşı koydu:
“…Binlerce kiracı örgütlendi ve hasarlı mülklerin hükümet tarafından kamulaştırılması ve nihai olarak mevcut kiracılarına satılması talebiyle başkanlık sarayına yürüdü. Hükümet hala felç olmuş durumdayken inisiyatif alarak, yaklaşık 7,000 mülke el konulmasını başarıyla sağladılar.”
Cleaver bunu mümkün kılan iki koşulu şöyle tanımlamaktadır: Depremden önceki mücadele tarihi ve “depremin hükümetin hem idari kapasitelerinde hem de otoritesinde bir çöküşe yol açması”. Bunlardan ilki, devlet iktidarına meydan okuyabilecek ya da kendi çıkarları doğrultusunda doğrudan eyleme geçebilecek felaket topluluklarının ortaya çıkış koşullarını anlamamıza yardımcı olması açısından önemlidir. İkincisi ise felaketlerin, toplumu kapitalist tutmaya çalışan devlet ve sermaye güçlerini nasıl sınırlayabileceğini anlamamıza yardımcı olması açısından önemlidir.
Felaket Komünizminin iki anı
Felaket topluluklarının görünürdeki evrenselliği, ister felaket ister sosyal antagonizma nedeniyle olsun, kapitalist normalliğin bozulduğu her yerde kendi kendini örgütleyen sosyal yeniden üretimin ortaya çıkacağına inanmak için güçlü gerekçeler sunuyor. Endnotes’un iddiasına karşı bu tamamen olumsuz hükümlerle sınırlı olmadığımız anlamına geliyor:
Endnotes
“[Komünizasyon teorisinin] verebileceği tavsiyeler öncelikle olumsuzdur: Kapitalist sınıf ilişkisinin yeniden üretimine dahil olan sosyal biçimler, ortadan kaldırılacak olanın bir parçası oldukları için devrimin araçları olmayacaklardır.”
Aynı fikirde değiliz. Felaket topluluklarının, kapitalist olmayan sosyal yeniden üretimin anormal koşullar altında neye benzeyebileceğine dair bir fikir verdiğini düşünüyoruz. Devrimci bir hareket tanımı gereği anormal olduğu için felaket topluluklarını yok saymak kadar onların kendi başlarına yeterli olduğunu iddia etmek de hata olur. Bu felaketlerin basit bir niceliksel birikiminin komünizme yol açtığı anlamına gelmez, sadece felaket topluluklarında kapitalist olmayan sosyal ilişkilere dair işaretler olduğu anlamına gelir. Nitekim, bir noktada değer ve sermaye birikiminden en azından kısmen farklı bir mantıkla hareket etmemiş olsalardı, felaket topluluklarının kapitalist normalliğe geri dönmesini açıklamak imkansız olurdu. Bunun devlet ya da piyasa aracılığı olmaksızın insan ihtiyaçları için kendi kendini örgütleyen üretim ve dağıtımın komünist bir mantığı olduğunu savunuyoruz.
Dahası, kapitalist sosyal biçimlerin (ücretler, değer, metalar…) kapitalist olmayan sosyal yeniden üretimin temelini oluşturamayacağı doğru olsa da, sosyal biçimler mevcut dünyanın içeriğini tüketmez. Örneğin, David Harvey yedi ‘faaliyet alanı’ tanımlar:
1. Teknolojiler ve organizasyon biçimleri
2. Sosyal ilişkiler
3. Kurumsal ve idari düzenlemeler
4. Üretim ve emek süreçleri
5. Doğayla ilişkiler
6. Günlük yaşamın ve türlerin yeniden üretimi
7. Dünyanın zihinsel kavramları
Endnotes’un yaptığı hata, kapitalizmin bütünselleştirici eğilimlerini zaten bütünselleşmiş bir kapitalizm olarak ele almaktır (örneğin: “Olduğumuz şey en derin düzeyde bu [sınıf] ilişkisi tarafından oluşturulur”).2 Gördüğümüz herhangi bir devrimin, bu yedi unsurun bazılarını ortadan kaldırması ve/veya tamamen yeni sosyal biçimlerle değiştirmesi, diğerlerini yeniden düzenlemesi ve yeniden yapılandırması, ayrıca yeni fikirleri, biçimleri, teknolojileri ortaya çıkarması vb. şekillerle her birini dönüştürmesini umarız.
Somut Ütopya
Murray Bookchin’in “enkazdan kurtarabildiğimiz her ganimetle kaçmalıyız (…) harabelerin kendileri madendir” sözünü ciddiye alırsak, o zaman apofatik komünizmle sınırlı kalmayız. Elbette ‘ne yapılacağını’ önceden tam olarak belirleyemeyiz, belirlemek de istemeyiz. Hareket geliştikçe bunun katılımcılar tarafından çözülmesi gerekiyor. Ancak bu, kapitalist sosyal ilişkiler altında gerçekleştirilemeyen bazı kısıtlamaları, olasılıkları ve örtük potansiyelleri tanımlayamayacağımız anlamına gelmez.
Dağıtılmış yenilenebilir enerji üretiminin, liberteryen komünist bir toplumla merkezi fosil yakıt enerji üretiminden daha uyumlu olduğunu söylemekle çok da ileri gitmiş olmayız. Bu ‘doğası gereği’ komünist olduğu ya da komünizmin habercisi olduğu anlamına gelmiyor – şehirlerimizin çatılarında beliren güneş panelleri bunun aksini göstermektedir. Benzer şekilde, tarım söz konusu olduğunda, mümkün olanı kısıtlayan biyofiziksel parametreler vardır (karbon, nitrojen ve su döngüleri gibi). Tarımın komünizasyonunun neye benzeyeceğini kesin olarak söyleyemeyiz ancak en azından bazı kısıtlamaları ve olasılıkları belirleyebilir ve hatta bunların nasıl sonuçlanabileceğine dair spekülasyon yapabiliriz.
Felaket toplulukları; hem mevcut teknolojilerin, bilgi birikiminin ve altyapının insan ihtiyaçlarını karşılamak için nasıl hızla yeniden tasarlanabileceğini hem de ortaya çıkan bu yeniliklerin nasıl çözülebileceğini ve kapitalist normalliğe nasıl yeniden dahil edilebileceğini göstermesi açısından bilgilendiricidir.3 Daha da ileri gidebilir ve somut bir ütopyacılığın yeniden keşfedilmesi gerektiği konusunda ısrar edebiliriz. Giderek artan bir şekilde soyut ütopyalara dayanan sermayenin kendisidir – örneğin, var olmayan karbon yakalama teknolojisi için geniş boş salonları olan yeni ‘temiz’ kömür santralleri inşa etmek. Buna karşılık olarak somut bir ütopyacılık, mevcut sosyal ilişkiler tarafından engellenen ve halihazırda var olan olasılıklara bakar.4
İşgücü tasarrufu sağlayan teknoloji her yerde var ancak hızlanma ve işsizlik olarak deneyimleniyor. Endüstriyel ekoloji, değerlerin yönettiği bir dünyada büyük ölçüde kurumsal bir sosyal sorumluluk hilesiyle sınırlıdır. İşbirliğine dayalı, kendi kendini örgütleyen ve kooperatif üretim biçimlerine öncülük ediliyor ancak bunlar genellikle kendi kendini yöneten, güvencesiz sömürü olarak deneyimleniyor. Uygulanabilir, sürdürülebilir ve düşük verimli tarım uygulamaları mevcuttur ancak enerjiye aç dünya pazarında marjinalleştirilmiştir. Biyofilik kentler ve rejeneratif tasarım, büyük ölçüde izole edilmiş gösteri projeleri veya varlıklı kesimler için soylulaştırıcı kentsel alanlarla sınırlandırılmıştır ve potansiyelleri sınıf ilişkileri tarafından kısıtlanmıştır.
Endnotes ile birlikte, “bu potansiyellerin ‘komünizeleştirici’ olarak belirlenmesi, şeylerin kendilerinden değil, yalnızca parçası oldukları genel hareketten kaynaklanır” diyebiliriz.5 Endnotes’a karşı olarak bunun en azından felaket komünizmine olumlu bir içerik kazandırdığı konusunda ısrar edebiliriz, sadece yeni başlamış olan belirsiz ama somut ütopik potansiyellerin geniş bir taslağı olsa bile.
Üçüncü bölümde çağdaş lojistik örneği üzerinden felaket topluluklarının mikro düzeyini felaket komünizasyonunun makro düzeyine bağlamaya çalışacağız.
Out of the Woods
1- Bu forum konusunda olduğu gibi.
2- Bu noktayı Facebook’ta bir tartışmadaki arkadaşımdan ödünç aldım. Bu olay Marx’ın Kapital’deki “burada bireyler yalnızca ekonomik kategorilerin kişileştirilmesi, belirli sınıf ilişkilerinin ve sınıf çıkarlarının somutlaştırılması oldukları ölçüde ele alınmaktadır” görüşüyle karşılaştırılabilir. Komünizasyon argümanı, ‘gerçek sübvansiyon’un daha sonra Marx’ın ‘yalnızca’ ayrıntısının tartışmalı hale getirildiği noktaya kadar ilerlemiş olmasıdır. Buna katılmıyoruz ve bu ayrıntının kapitalizmin herhangi bir teorik analizi için hayati önem taşıdığını düşünüyoruz.
3- Komünist hareket bir anlamda sermayeyi yansıtmaktadır – ya büyümek ya ölmek zorundadır.
4- Somut ve soyut ütopyalar arasındaki ayrım, Marx’ın itirazlarına rağmen Marx’ın aslında en büyük ütopyacı düşünür olduğunu göstermeye çalışan Ernst Bloch’tan gelmektedir. Marx’ın eleştirdiği ütopyacı sosyalistler yalnızca geleceğin toplumlarının soyut planlarını ortaya koyarken, Marx ütopyayı halihazırda mevcut olan somut eğilimlerin ve gizli potansiyellerin ayrıntılı analizi yoluyla aramıştır.
5- Muhtemelen Endnotes burada klasik Marx’ı basitçe yorumluyor: “Komünizm, mevcut durumu ortadan kaldıran gerçek harekettir.”
Çeviri: Heimatlos Kolektif (Antarktika & Dobar & Konzept)
İngilizce Orjinali: Disaster communism part 2 – communisation and concrete utopia
Bir yanıt yazın