Yunan özgürlükçü dergisi Aftoleksi tarafından Yahudi anarşist Ilan Shalif ile yapılan röportaj. 1937 doğumlu Shalif, İsrail’de anarşizmin yaşayan tarihi olarak tanımlanabilir. İsrailli sosyalist örgüt Matzepn’in bir üyesiydi. Matzepn’in dağılmasından sonra Shalif faaliyetlerine devam etmiş, Duvara Karşı Anarşistler ve artık feshedilmiş olan anarşist federasyon Ahdut [Birlik] gibi İsrail’deki diğer oluşumlarda yer almıştır. İlerlemiş yaşına rağmen siyasi fikirlerinden vazgeçmedi ve eylemlerini sürdürdü. Doğrudan demokrasi ve anti-otoriterlik üzerine çok sayıda makalenin yanı sıra, gelecekteki doğrudan demokratik bir toplumdaki yaşamı anlatan ‘2100 Yılına Bakışlar (devrimden 50 yıl sonra)’ adlı kurgusal bir roman yazdı.
Aftoleksi: Şu anda Gazze’de neler olup bittiğiyle başlayalım. Dünya koca bir bölgede halkın katledilmesine tanıklık ederken, Orta Doğu’nun büyük güçleri, birçoklarının korktuğu gibi, bir üçüncü dünya savaşı başlatmanın eşiğinde (başta İsrail ve İran ama aynı zamanda ABD ve Rusya’nın onayına bağlı olarak Türkiye ve Suudi Arabistan). Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ilan Shalif:İsrail Gazze Şeridi’nde terör estirmeye ve halkı öldürmeye devam ediyor. Hala daha fazla insanı Gazze’yi terk etmeye zorlamayı umuyor ama aslında sadece zaman kazanıyor ve yenilgisini kabul etme, İsrailli esirlere karşılık Filistinli esirleri serbest bırakmak zorunda kalma ve Filistin Batı Şeria yönetimine açıkça muhalefet etmeyen yeni bir yönetimin Gazze şeridini yönetmesini kabul etme anını erteliyor.
Üçüncü dünya savaşı başlatmanın eşiğinde olduğumuz saçma bir abartıdan başka bir şey değil. İsrail, ABD’nin onayı olmadan böyle bir savaşı, hatta büyük bir çatışmayı başlatamaz. Türkiye ile Kürtler ve İran tarafından kullanılan Hizbullah ile İsrail arasındaki düşük yoğunluklu savaşlar ve İsrail’in Rusları Suriye’den çıkarmaya çalışan ABD çıkarlarına vekalet etmesi, bir dünya savaşının patlak vermesini sağlayacak önkoşullar değil.
Bu korkunç durumun çözümü ne olabilir? Yahudi solunun Filistin için ilk önerisi neydi?
1948’e kadar dönemin ana solcu-Siyonist gücü olan Hashomer Hatzair, iki uluslu bir devletten yana olduklarını ancak bunun Yahudilerin egemenliği altında olması şartıyla mümkün olacağını söylüyordu. Dolayısıyla gerçek bir eşitlikten söz edemeyiz. 48’den sonra daha fazla kibbutz kurulması için yerinden edilmiş Filistinlilerden toprak alınmasını desteklediler. Solculukları daha çok bu ülkede doğmuş ve sola meyilli genç İsraillileri kandırmak ve onları Siyonist kalıplar içinde tutmak içindi. Ve gerçek şu ki bir süreliğine başarılı oldular.
Ve daha sonra Matzpen dahil oldu.
Matzpen tamamen farklı bir şey. İsrail Komünist Partisi içinde, partinin ana akım Siyonist-Marksist yönelimine, Sovyetler Birliği’ne ve Stalinizme verdiği tartışılmaz desteğe karşı çıkan küçük bir akım olarak başladı. Bu anlaşmazlıklar nedeniyle partiden ihraç edildiler ve anti-Siyonist ve anti-kapitalist bir örgüt olarak Matzpen’i kurdular. İlerleyen yıllarda, başka anti-Siyonist örgütlerin olmaması nedeniyle, Matzpen’e farklı eğilimlere mensup diğer anti-Siyonistler de katıldı: Troçkistler, Maoistler, anarşistler. Dolayısıyla örgüt oldukça çeşitli ve özerk bir siyasi karakter kazandı ve sonradan bu durum Dördüncü Enternasyonalciler, Troçkistler ve Maoistlerin bir kısmının Matzpen’den ayrılmasına yol açtı. Ancak bölünmeden sonra bile, diğer solcular ve anarşistlerle birlikte örgütte kalmaya devam edecek olan bazı Troçkistler vardı. Matzpen var olduğu süre boyunca İsrail’deki en radikal solcu ve anti-Siyonist devrimci örgüttü.
Matzpen’in Siyonizm’in yerine önerdiği alternatif neydi? Bir tür konfederalist alternatif mi?
Bölgede (ulusal sınırlar içinde kalmayan) bir devrim önerdik ve bu devrimden sonra herhangi bir hükümet ya da ulusal varlık olmaksızın toplulukların toplumu aşağıdan yukarıya doğru örgütleyeceğini söyledik. Ulusal oluşumlara burada yer olmadığı konusunda ısrar ettik. Uygulanabilir tek alternatif, Filistinliler ve Yahudiler (ve diğer azınlıklar) için herhangi bir ulusal oluşum olmaksızın tek bir toplum oluşturulmasıdır.
Ancak ben şahsen konfederalizmden farklı bir terim kullanmayı tercih ediyorum, çünkü insanlar federasyonlardan bahsettiklerinde ya ulus-devlet birliklerini ya da bağlayıcı bir bütünün parçası olmayan bağımsız varlıkları kastediyorlar. İlkini reddettiğimi zaten açıkça belirtmiştim, ancak ikincisiyle de bir sorunum var, çünkü dünyayı organize etmenin gevşek bir yoluna işaret ediyor. Ancak bir toplum gevşek bir şekilde örgütlenemez. Karar verme yetkisi her zaman tabandaki toplulukların meclisinde kalmak üzere, işleri koordine eden çeşitli düzeylerdeki komitelerle gerçek ve uyumlu bir liberter-komünist çok düzeyli doğrudan demokrasi anlayışıyla örgütlenmelidir. Benim mevcut düzene alternatif olarak önerdiğim fikir bu, bunu kibbutz yaşamında deneyimlediğim için değil, böyle olabileceği için söylüyorum.
Doğrudan demokrasi projesini de sizinle benzer bir şekilde ele alıyoruz, ancak her ne kadar çeşitli ve çoğu zaman çelişkili biçimlerde kullanıldığını düşünüyor olsak da konfederalizmin faydalı bir terim olduğunu düşünüyoruz. Yani, bir yandan ulus-devletler bu terimi benimseyerek kendi merkezi bürokrasilerini federasyon olarak adlandırıyorlar (sözde “federal” ABD ya da Rusya’dan başka bir anlama gelmeyecek biçimde). Öte yandan, konfederasyon terimi kararların asla bağlayıcı olmadığı, gönüllülük esasına dayalı bir ağ olarak bazı yaşam tarzı anarşistleri tarafından da kullanılıyor.
Örneğin iklim değişikliğini ve bunun parçalanmış, antagonistik kapitalist düzen tarafından nasıl kışkırtıldığını ele alalım. Böyle bir krizi çözebilmek için gevşek bir örgütlenmeye sahip olamazsınız. Dünyamızın yok olmasını önlemek için bütünlüklü bir doğrudan-demokratik eşitlik sistemine ihtiyacınız var. Kurgusal romanımda devrimin gerçekleşmesi anı olarak dünyanın bir iklim felaketinin eşiğinde olduğu zamanı seçmiş olmam rastlantı değildir. Bu tehlike karşısında insanlar, dünyanın kurtarılması için doğrudan-demokratik bir şekilde örgütlenme ihtiyacıyla karşı karşıya kalmışlardı. Bu, şu ya da bu grubun bu şekilde örgütlenmesi ve birbirleri arasında gevşek bağlantılar kurması ile ilgili bir mesele değildir. Bu, herkesin gezegeni kurtarmak için birlikte çalışabilmesi amacıyla toplumların radikal bir şekilde yeniden yapılandırılmasını gerektirir.
Ancak bu tür küresel tehditlerden biraz uzaklaşalım ve örneğin orta büyüklükte bir kasabayı ele alalım. Bir kanalizasyon sistemi, bir elektrik sistemi ve diğer önemli kamu altyapıları var. Bunları tek başınıza idare edemezsiniz. Elbette şehir halkının çok katmanlı bir doğrudan demokrasisine ihtiyacınız olacaktır.
Peki Matzpen ile Filistinli Araplardan oluşan sosyalist gruplar arasında işbirliği var mıydı?
Matzpen ile işbirliği yapan bazı Arap aktivistler vardı. Bizim anti-Siyonist yönelimimizden etkilenmişlerdi. Buna karşılık Komünist Parti bizi hain ve gizli servis ajanı olarak suçlamaya çalıştı. Filistinlilerin, Yahudilerin ve diğer etnik grupların tek bir demokratik ve laik ülkede yaşaması fikri etrafında örgütlenen Al-Ard hareketiyle gevşek bir ilişkisi olan Araplarla işbirliğimiz oldu. Bu tür Arap aktivistlerle temas halindeydik.
Ayrıca köy topluluklarıyla da sıklıkla çalıştık. O zamanlar Tira adında bir köy vardı, o zamandan beri bir şehir haline geldi. Oradaki halk bir gün Tira şehir olursa beni belediye başkanı seçecekler diye şaka yapıyordu, çünkü siyasi etkinlikler düzenlemek ve bir kısmı İbranice bir kısmı Arapça yazılan Matzpen dergisinin kopyalarını satmak için oraya çok sık gidiyorduk. Bu topluluklardaki Araplar bizi siyasi dostları olarak kabul ettiler.
Üyelerimizden biri tutuklandığında serbest bırakılması için imza toplamamıza yardımcı oldular. Bize yardım ettiler ve bizimle iyi ilişki içindeydiler çünkü bizi Siyonizm’e karşı mücadelede yoldaş olarak kabul ediyorlardı.
Matzpen’in dağılmasından sonra başka ne gibi otonom ve liberter-komünist örgütler kuruldu?
Yıllar boyunca yaşam tarzı anarşistlerinden oluşan küçük gruplar vardı. Bunlar çoğunlukla hayvan hakları ve Anonymous hareketi etrafında örgütlenmişlerdi. 2000’lerin başında, hayvan hakları ve toplumsal anarşistlerle ilişkili olan anarşistlerin etrafında, 2010’un sonlarına kadar aktif olan Duvara Karşı Anarşistler inisiyatifi oluşturuldu. Ayrıca 2010’larda bir süreliğine Rus kökenli Yahudiler tarafından kurulan Ahdut (Birlik) adlı bir anarşist federasyon vardı. Birkaç Filistinli de (bir ya da iki) katılmıştı, ancak Araplar açısından bu tür faaliyetlerde bulunmanın çok tehlikeli olduğunu unutmamalıyız, bu nedenle genel olarak ilgilenen başkaları olsa da Ahdut’ta örgütlenmekten kaçındılar. Ne yazık ki sadece 6 ya da 7 yıl faaliyet gösterdi ve sonrasında dağıldı. Benimle ilk temasa geçtiklerinde, onlara ancak düzenli olarak toplantılar yapan ciddi bir örgüt olmaları halinde ilgilenebileceğimi söyledim. Bir süre sonra daha ciddi bir şekilde örgütlenmeye başladılar ve ben de onlara katıldım. Ne yazık ki bir süre sonra yavaş yavaş dağılmaya başladı.
Şu anda Kompass adında, yine çoğunlukla Rus Yahudilerinin oluşturduğu etkin bir anarşist grup var. Ama onlar nispeten yeni bir grup…
Siz Duvara Karşı Anarşistler’e de katılmıştınız…
Evet, geçmişte Duvara Karşı Anarşistler içinde de yoğun bir şekilde yer almıştım. Her ne kadar içinde anarşist aktivistler olsa da (ki bunların çoğu benim benimsediğim toplumsal, örgütlenme yanlısı anarşizm anlayışına sahip değillerdi), doğası gereği anarşist bir girişim değildi. Bu girişim, Yahudi aktivistler (bazıları anarşistti) ve Filistinli Araplar tarafından işgale karşı gerçekleştirilen bir dizi ortak eylemden doğdu. Bu etkinliklerden biri ‘Duvara Karşı Anarşistler’ sloganı altında düzenlendi. Büyük ses getirdi ve bu ismi korumaya karar verdiler, çünkü bundan önce her eylem farklı bir slogan altında yapılıyordu. Yani, her şeyden önce anarşist bir girişimden ziyade anti-Siyonist bir girişimdi. Ancak zaman geçtikçe, Duvara Karşı Anarşistler’in anarşist olmayan katılımcılarından bazıları özgürlükçü fikirleri daha fazla kabul eder hale geldi, hatta bazıları kendilerini anarşist olarak adlandırmaya başladı.
Batı Şeria’da ya da Gazze’de bildiğiniz herhangi bir anarşist grup var mı?
Anarşizme destek veren bazı Filistinliler olduğunu biliyorum ama örgütlenmekten korkuyorlar çünkü bu çok tehlikeli. Anarşist federasyon Ahdut’un hala aktif olduğu dönemde, işgal altındaki topraklardaki bazı köylerde faaliyetlerimize olumlu bakan bazı Filistinli aktivistlerle tanışmıştık. Bölgedeki çatışma hakkındaki görüşlerimizi basılı hale getirip (ve tercüme edip) kopyalarını Filistin köyü Bil’in’deki aktivistlere ve diğer yerlerdeki birlikte mücadele eden aktivistlere verdiğimizde, neredeyse hepsi anarşist-komünist pozisyonumuza katıldıklarını ifade ettiler. Genel olarak, Filistinlilerin çoğunun Yahudilerle bir şekilde bir arada yaşama konusunda hemfikir olduğunu düşünüyorum, bizi çok sevdikleri için falan değil, ama şu anki gerçeklik bu olduğu için. Radikal İslamcıların tüm Yahudileri kovma önerisini kabul etmiyorlar. Ortak bir gelecekten yana olan bu insanlara doğrudan demokrasiye dayalı tek bir toplum mesajımızı iletmeye çalıştık. Ekim saldırısından önce Gazze’de yapılan bir ankete göre halkın yaklaşık üçte biri Yahudilerin de içinde yer alacağı tek bir toplumdan yanaydı.
Bununla birlikte, anarşist olduğunu iddia eden Fauda adında bir grup var. Ama onlar anarşist değiller. Örneğin Tanrı hakkında konuşuyorlar. Ve Filistinli de değiller. Onlar sahte. Hem Filistinli hem de anarşist gibi davranan bir grup. Onlarla ilgili bu durumu gösteren çok fazla şey var. Yurtdışından gelen bir grup çılgın insan mı yoksa gizli servislerin oluşturduğu bir oluşum mu bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum.
Netanyahu hükümetine karşı devam eden kitlesel gösterilerle ilgili ne düşünüyorsunuz? Bir politikacının yerine bir başkasını getirme çağrısından daha fazlası için bir potansiyel görüyor musunuz?
Devam eden kitlesel gösteriler, daha şovenist ve hatta faşist karakterli ve aşırı Neo-liberal kapitalizm yanlısı olan daha sağcı Siyonizm’e karşı daha ılımlı sosyal-demokrat Siyonizm’i temsil ediyor. Ancak yine de devam eden herhangi bir kitlesel gösteri ve doğrudan eylemden otorite karşıtı perspektifler ortaya çıkabilir ve bu yüzden mitinglere katılmaya devam ediyoruz. Israrcıyız. Gösterilerin çoğunluğunu oluşturan Siyonist kesim bize alıştı ve bizimle nadiren tartışmaya giriyorlar. İşgale karşı duran bu gösterilerde radikal soldan birkaç yüz kişi vardı. Başlangıçta şahsen 20-30 anarşist de saydım ama onlar örgütsüz olarak katılmışlardı. Yaklaşık bir yıl boyunca bu gösterilerde tek başıma büyük siyah ve kırmızı bir bayrak taşımaya başlamıştım. Yavaş yavaş genç Rus Yahudiler bana katıldı ve hatta Kompass’tan bazı yeni genç Rus aktivistler de pankartlarıyla katıldılar. Sonuç olarak, bu yılki 1 Mayıs gösterisinde Ahdut’un dağılmasından bu yana yeniden anarşist bir bloğumuz oluştu.
Ekim saldırısına kadar Gazze’deki Hamas yönetimi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Bence daha kötüsü olamazdı, çünkü İsrail Gazze Şeridi’nde Ortodoks Müslüman radikallerin iktidara gelmesini sağladı. İsrail, Filistin otoritesine karşı sürdürdüğü iç siyaset kapsamında Hamas’ın kurulmasına destek oldu.
Kürt özgürlük hareketi ve Rojava’daki topluluklar tarafından teorik ve pratik olarak hayata geçirilen siyasi proje olan ‘Demokratik Konfederalizm’ hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bu projenin daha geniş Ortadoğu bölgesi için ne gibi sonuçları olabilir?
Rojava mücadelesi, Öcalan’ın konseyci ideolojisini benimseyen PKK’nin öncülüğünde IŞİD’e karşı bir öz savunma mücadelesi olarak başladı. Bu feminist ve sosyalist özellikler taşıyan bir özerklik mücadelesi. Chiapas gibi kapitalizm ve faşizme karşı eğitici işlev görebilecek iyi bir şey.
Ancak daha geniş Ortadoğu bölgesi için potansiyel pratik sonuçları konusunda o kadar iyimser değilim. Bu çok boyutlu çatışmada sadece ABD’nin IŞİD karşıtı etkili bir güç olarak kısmi desteği ve Esad’ın rejimini devirmek isteyenlerle güçlerini birleştirmediği için gösterdiği hoşgörü sayesinde ayakta kalabildi. Bana göre bu projenin bölgedeki diğer ülkelere, hatta Irak Kürt bölgesine bile yayılma şansı yok.
Şimdi konuyu değiştirelim. Bir Kibbutz’da yaşadınız. Bize Kibbutz’daki yaşamdan biraz daha bahsedebilir misiniz?
Kibbutzların kapitalist Yahudi eliti tarafından sübvanse edildiğini unutmayın, çünkü Filistin’e yerleşmenin en ucuz yolu buydu. Ancak Kibbutz toplulukları içinde doğrudan demokrasi vardı – herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre. Genellikle 1948’e kadar kiralık işçi olmadan faaliyet gösterdiler. Ancak bugün, özelleştirme sonrasında bile eski örgütlenme biçimlerine bağlı kalmaya devam eden az sayıda Kibbutz var.
Kibbutzizmin gerilemesi ne zaman başladı?
1948’de ekonomi değişti. Ucuz göçmen emeğini sömürmek için pek çok seçenek vardı ve bazı Kibbutz toplulukları bundan faydalandı. 1977’den sonra solcu Mapai (İsrail’in kurulduğu 1948’den 1977’ye kadar uzun yıllar Siyonist projeye damgasını vurdu) parlamentodaki gücünü kaybedince kapitalistler kibbutzların çoğuna giderek daha fazla dış sermayeye bağımlı olmaları için baskı yapmaya başladı. Kibbutzların çoğu tarım alanındaydı ve sübvansiyonları kesildiği için çok iyi performans göstermiyorlardı. Bu, ekonominin yaklaşık %75’inin kooperatifler ve Siyonist proje dahilindeki sosyalleştirilmiş işletmelerin elinde olduğu 1948’den çok farklı, yeni bir dönemdi.
Yani bu bir bakıma Kibbutz’un sınırlılıklarından biriydi – çok küçük ölçekli ve birbirlerinden izole olmaları, dolayısıyla sermayeye ve devletin kaynaklarına çok fazla bağımlı hale gelmeleri? Bu yüzden mi kendi sistemlerini yaratamadılar?
Sorun, en başından beri Siyonist sistem tarafından sübvanse edilmeleriydi. Çok azı ekonomik olarak gelişebildi, ancak çoğu iflasın eşiğinde faaliyet gösteriyordu. Kibbutz’da bile solcular kendilerini Siyonist-Marksist olarak tanımlıyorlardı (ama gerçekte Marksist olmaktan çok Siyonisttiler), çok azı ise özgürlükçü komünizm fikirlerine bağlıydı. Gördüğünüz gibi, 1950’lerde İsrail’i inşa eden Siyonist kuruluşun bir parçası olan Komünist Parti içinde, bu oluşumun Kore Savaşı’nda ABD’nin yanında yer almayı tercih etmesi nedeniyle bir bölünme yaşandı. Dolayısıyla, çoğunluğu oluşturan Siyonist-Marksist Komünist Parti’den ayrılan Marksist-Leninist bir eğilim söz konusuydu. Sonuç olarak Kibbutzlarda Marksist- Leninistler toplu olarak ihraç edildi. İhraç edilenler muhtemelen birkaç yüz kişiydi. Uzun yıllar bu Kibbutz’larda çalışmış ve yaşamış olan insanlar, sırf Siyonizmi kabul etmedikleri için hiç acımadan kovuldular.
Ben muhtemelen aşırı radikal sol görüşlerim ve anti-Siyonist faaliyetlerim nedeniyle Kibbutz’dan atılan son kişilerden biriydim. Ancak dönemin siyasi ortamı ve Rusya’da siyasi muhaliflere yönelik devam eden baskılar nedeniyle, insanları fikirlerinden dolayı kovmak revaçta değildi. Bu nedenle, Kibbutz içinde beni kovmak isteyenlerle istemeyenler arasında birkaç ay süren bir anlaşmazlık yaşandı. Özgürlükçü-komünist fikirlerim diğerlerinin hoşuna gitmese de, en sıkı tarım işçileri arasındaydım ve üç kez Kibbutz’umuzun dış ilişkilerden sorumlu siyasi komitesinin başkanlığına seçildim. Ancak sonunda Siyonist-Marksist taraf üstün geldi ve topluluk sakinlerinin %60’ı benim kovulmam yönünde oy kullandı ve bu nedenle Kibbutz bana tazminat ödemek zorunda kaldı. Ama sanırım benden sonra başka kimse Kibbutz’dan atılmadı, çünkü tazminatlar giderek artıyor ve Kibbutz bütçeleri için sorun yaratıyordu.
Kibbutz içinde Filistinli-Arapların dahil edilmesi konusunda anlaşmazlıklar var mıydı?
Kibbutzlar başından beri Siyonist sisteme bağlı oldukları için Arap üyeleri neredeyse hiç kabul etmediler, hatta daha solcu olan Kibbutzlar bile kabul etmedi. Siyonizmi kabul eden bir Arap eğilimi vardı ve hatta bazıları Kibbutzlar’da yaşıyordu ama üye olarak değil, stajyer olarak. Eğitimleri bittiğinde ise üyelikleri reddediliyordu. Kimse onlara toprak ya da bütçeden pay vermedi.
Ancak tüm bu eksikliklere rağmen Kibbutzlar yine de bazı özgürlükçü fikir ve uygulamaların test edildiği bir laboratuvardı, ancak sınırlı bir kapsam ve zaman diliminde.
Zaman ayırdığınız için çok teşekkürler!
Kaynak: Interview with Israeli anarchist Ilan Shalif
Yunanca Orjinal Kaynak: Συνέντευξη με τον Ισραηλινό αναρχικό Ilan Shalif
Çeviri: Yeryüzü Postası
Bir yanıt yazın