Osmanlı başkentinde bir anarko-sendikalist: Zaharias Vezestenis – Stefo Benlisoy

Stefo Benlisoy’un bu yazısı ilk olarak Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar dergisinin 22. Sayı sayısında yayımlanmıştır. Yazıda kullandığımız fotoğraf “Ο επαναστατικός συνδικαλισμός της Κωνσταντινούπολης (1908-1921) και ο Ζαχαρίας Βεζεστένης (1891-1957)” (İstanbul’da devrimci sendikalizm (1908-1921) ve Zaharias Vezestenis (1891-1957)) başlıklı broşürden alınmıştır. Fotoğrafta şimdi Gezi Parkı’nın Harbiye tarafında bulunan bölgede yer alan Taksim Bahçesi’nde 1 Mayıs gösterisi için toplanmış işçiler yer almaktadır. Muhtemelen 1912 yılında çekilmiş olan fotoğrafta Toplumsal Araştırmalar Grubu’nun dört üyesi görülüyor: 1. Nikos Kastrinós, 2. Zaharias Vezestenis, 3. Stefanos Papadopoulos, 4. S. Piniatóros

Yeryüzü Postası


Haydi işçiler daima ileri
Biziz dünyanın temeli
Yürüyelim, birleşelim,
Sendikalar teşkil edelim
[1]

Zaharias Vezestenis (1891-1957) II. Meşrutiyet ve Mütareke dönemi Osmanlı başkentinin işçi ve sosyalist hareketlerinin şimdiye kadar büyük ölçüde ihmal edilmiş, hatta varlığından bile bihaber olunmuş önemli militanlarındandır. İstanbul’da 1909 yılında şekillenmeye başlayan ağırlıkla Rum işçilerden oluşan Türkiye Sosyalist Merkezi’nin (Εοσιαλιστικό Κπντρο Ζουρκίας – TSM)[2] kurucu figürlerinden, Merkez’in kasadarı ve matbaa işçileri sendikasının “önderi” Zaharias Vezestenis, zaman içerisinde giderek hareketin daha belirleyici bir figürü olacak, Mütareke döneminin sonuna dek başkentteki işçi hareketinin en önemli simaları arasında yer alacaktır. Okumakta olduğunuz yazı Osmanlı başkenti işçi hareketinin bu unutulmuş simasının son derece özgün siyasal ve fikrî konumlanışını, onun Balkan Savaşları sırasında ağırlıkla Fransız devrimci sendikalist yayınlara kaleme aldığı bir dizi yazı aracılığıyla gündeme getirmeyi amaçlıyor.

Matbaa işçisi Zaharias Vezestenis’e ait olduğu tespit edilen ilk yazı Yunan Krallığı’ndaki Volos’ta yayımlanan Ergatis gazetesinin, Mayıs 1910 tarihli 64. sayısında yayımlanmıştır. İstanbul’daki her ulustan emekçilerin uyanışını hızlandıracak bir İşçi Merkezi’nin kuruluşunu duyuran yazısında Vezestenis, sınıf kardeşlerine kendilerinin de hak arayışında savaşıma başladıklarını ifade eder. 26 Nisan’dan beri Merkez’in sendikalarından olan Terzi İşçileri Sendikası’nın grev ilan ettiğini belirterek, ticari giyim işletmelerine iş yapan dokuz yüz terzi işçisinin iğnelerini bırakarak kendilerinden çalınan haklarını istediklerini belirtir. Vezestenis sermayedarların bu duruma şaşırıp Abdülhamit dönemini anımsayarak dişlerini gıcırdattıklarını vurgular. Buna rağmen şimdiye dek 70 işverenin işçilerin yasal isteklerini kabul ettiklerini ifade edip birkaç gün içerisinde nihai zafer hakkında yazacağını duyurur. Bu zaferin kendilerinin ilk başarısı olduğunu ve bunun kendilerine cesaret verdiğini belirten Vezestenis yazısını tüm haklarını elde edene dek savaşarak ilerleyeceklerini belirterek noktalar.[3]

Vezestenis’in İstanbul’da Haziran 1910’da yayımlanmaya başlayan TSM’nin yayın organı Ergatis’teki ilk yazısıysa gazetenin ikinci sayısında yayımlanır. Vezestenis burada Ergatis gazetesinin amacını ve işçilerin neden onu desteklemeleri gerektiğini dile getirir. Vezestenis’e göre işçiler bunca zamandır ağızları sıkı sıkıya bağlı ve yumrukları sıkılı halde göğüslerini yakan gerçekleri haykırabilecekleri, acı ve kötü kaderlerini, yoksulluk ve köleliklerini dile getirebilecekleri ve gürleyen sesleriyle yeni mücadelelerinin kızıl sancağını yükseltebilecekleri o kutsal saati sabırsızlıkla beklemekteydiler. İşte hasretle beklenen bu kutsal saat, bir önceki yılın 11 Temmuz (24 Temmuz) günü, yani anayasanın yeniden yürürlüğe girmesiyle herkese neşe saçarak gelmişti. O günden itibaren köleleşmiş işçiler birbirlerine sarılıp birleşmiş ve şimdiye kadar kimsenin düşünemeyeceği kadar çok sayıda cemiyet ve sendikalar kurmuşlardı. Fakat Vezestenis, işçiler olarak bu koşturmaca içerisinde birlik ihtiyacının dayandığı amacı unuttuklarını zikreder. İşçilerde arzu ve istek eksik değildi. Ancak ona göre eksik olan, işçileri yavaş yavaş doğru yola sokacak bir “öğretmenin” varlığıydı. Bu “öğretmen” işçilere bir parça ekmek için günde on dört saat çalıştıklarını, bütün kazancı üretim araçları ve sermayeyi elinde bulunduran patronun elde ettiğini ve geriye işçilere sadece ölmemeleri için bir lokma bıraktığını, ihtiyarladıklarında ya da bir makine ellerini veya ayaklarını kaptığında pirelenmiş bir at gibi sokağa atılacaklarını öğretecekti. İşte halkını, yani horlanan ırgatları gerçekten sevecek, kalbi onlar için çarpacak böyle bir “öğretmen” henüz ortaya çıkmamıştı. Üstelik ortada işçilerin diliyle konuşacak, onlardan alınmış sözlerle yazılacak kitaplar ve gazeteler de yoktu. Vezestenis’e göre bu eksiklikten hareketle, Ergatis gazetesi, işçilere öğretmek, onların haklarını savunmak, onları birleştirmek ve gerçeği haykırmak için yayın hayatına atılmıştı. Bunun için tüm işçiler, zincirlerini kırmak, bugün “toplum denilen şu çürük binayı” yıkmak ve taş üstüne taş koyarak herkesin olacak yeni evi/toplumu inşa etmek için Ergatis gazetesine el vermeliydi.[4]

Vezestenis Türkiye Sosyalist Merkezi yönetim kurulunda da önemli sorumluluklar üstlenir. Ergatis gazetesindeki duyurulardan bu dönemde merkezin kasadarlığını onun yürüttüğünü anlıyoruz. TSM’nin örgütlendiği cemiyet ve sendikaların ilan ettiği grevlere ve toplantılara Vezestenis de diğer TSM militanları gibi destek olur ve işçi hareketinin Osmanlı başkentinde gelişmesi için çalışır. Öte yandan sosyalistlere yönelik genel bir baskı dalgası çerçevesinde TSM ve yayın organı Ergatis gazetesi hükümetçe 1910 yılının hemen sonunda kapatılır. Nikos Yanyos gibi o döneme dek merkezin en önemli kadrolarından bazıları da Yunan Krallığı’na gitmek zorunda kalır.

Tüm bu gelişmelerin ardından Vezestenis’in anılan grup içerisindeki ağırlığı artacaktır. Vezestenis, İstanbul’da bulunan ve Alman sosyal demokrasisinin önemli, fakat ayrıksı ismi Parvus Efendinin (Alexander Helphand)[5] teşvikiyle 1912 yılının başında ağırlıklı olarak kuramsal alanda faaliyet gösterecek, Toplumsal Araştırmalar Grubu’nu (Dersaadet Tetebbuat-ı İçtimaiye Cemiyeti) kurar. Yine aynı çevre, sendikal alandaki faaliyetine de yeniden ağırlık vererek Dersaadet Amele Cemiyetleri İttihadı’nı (Ννωση των ΕυνΨικάτων Κωνσταντινουπόλεως – İstanbul Sendikalar Birliği) ve ona bağlı sendikaları örgütlemeye çalışır.[6] Dersaadet Amele Cemiyetleri İttihadı’nın sekreteri olarak seçilen Vezestenis, örgütlerinin tüzüğünün Fransız CGT (Confédération Générale du Travail – Genel Emek Konfederasyonu) tüzüğünden aktarıldığını kaydederek, gücünün zirveye çıktığı 1912 yılı ortalarında çoğunluğu Rumlardan oluşan 6 bin işçinin Birliğe bağlı sendikalarda örgütlü olduğunu ifade etmektedir.[7]

Zaharias Vezestenis’in Osmanlı sosyalist ve işçi hareketi içerisindeki özgün yerinin önemli bir unsuru onun yıllar içerisinde devrimci sendikalist vurgu ve temaları giderek daha belirgin bir biçimde benimsemesi ve bu çerçevede parlamentarizme ve siyasal partilere yönelik olumsuz bir tutum ortaya koymasıdır. Devrimci sendikalizm, 20. yüzyıl başlarında işçi hareketi içerisinde yükselişte olan bir akımdı. Sosyalist bir toplumsal ekonominin kapitalizmin yerini almasını ve işçi sınıfının asli devrimci özne olduğunu savunan bir akım olmakla birlikte sendikalizm, devlet iktidarına, parlamenter siyasete ve merkezileşmiş örgütlere yönelik şüpheci bir yaklaşımı içerisinde barındırmaktaydı. Dahası sendikalizm, kapitalizmi alaşağı etmek için devrimci sendikalarda genel grev hedefli faaliyet yürütmenin yeterli olduğunu savunan ve bu bağlamda devrimci bir siyasal partinin merkezi politik faaliyetine ihtiyaç duymayan bir akımdı. Devrimci sendikalizm 20. yüzyılın ilk on yılında bilhassa Fransa, İtalya ve İspanya gibi Güney Avrupa ülkelerinde ve ABD’de etkindi. Sosyalist partilerin reformist ve evrimci yönelimi ve siyasal ataletinden mustarip bilhassa militan genç kuşağı kendine çekmekteydi.[8]

İşte Vezestenis giderek ağırlık kazanan devrimci sendikalist konumlanışını değişik biçimlerde açığa vuracaktır. Örneğin 1912 yılında, Fransız antimilitarist ve pasifist sosyalist Gustave Hervé’nin (1871-1944) 1905 tarihli Le collectivisme; propos d’un socialiste révolutionnaire (Kollektivizm: bir devrimci sosyalistin önerileri) adlı eserinin bir kısmını birinci kitap olarak Toplumsal Çürüklük (H Κοινωνική Σαπίλα) başlığıyla Yunancaya çevirir.[9] Hervé Fransız sosyalist hareketi içerisinde oldukça tartışmalı bir figür ve 1914 öncesi Fransız antimilitarizminin en önemli temsilcisidir. Yurtseverlik karşıtı açık tutumu ve bir seferberlik durumunda işçilerin genel grev ve ayaklanma başlatmasını savunmasıyla hem antimilitarizmin simge şahsiyeti haline gelmiş hem de sosyalist sol içerisinde radikal bir konum edinmişti. Aynı zamanda Hervé ve taraftarları Fransız sosyalizmi içerisinde antiparlamentarist damarı da temsil etmekteydi. Tam da bu yüzden sendikalistlerle “Hervécilik” arasında önemli ideolojik ve stratejik ortaklıklar bulunmaktaydı. Dolayısıyla Vezestenis’in çeviri için Hervé’nin kaleme aldığı bir metni seçmesi onun bu dönemde sahip olduğu görüşleri açısından hayli açıklayıcıdır. Kitapçıktaki 15 Mayıs 1912 tarihini taşıyan ve Galata’da yazıldığı ifade edilen kısa önsözünde Zaharias Vezestenis Rum aristokrasisinin türlü türlü kıyafetlerle emekçi halkı kandırarak kanını içtiğini vurgular. Batıl itikatlarla sarhoş edilen emekçi halksa kendini onların kollarına teslim etmektedir. Kendileri gibi köle olan çocuklarıysa aile ve sınıflarını reddetmekte ve köleliğin, yoksulluğun ve sömürünün değişmez kaderleri olduğuna inanmaktadırlar. Fakat Vezestenis’e göre kendilerine acıyarak onları uyandırmak için ellerinden geleni yapmaya çalışan başka çocuklar da bulunmaktadır. İşte Vezestenis’e göre bu çeviri bir kalk borusu işlevi görecektir.

Vezestenis’in etkisiyle Dersaadet Amele Cemiyetleri İttihadı içerisinde devrimci sendikalist eğilimin giderek daha belirgin hale gelmesinde hiç kuşkusuz 1908 Devrimi ile yeşeren umutların zamanla solarak meşruti yönetimden hayal kırıklığına dönüşmesinin, örgütlenme, söz söyleme ve grev gibi siyasal ve toplumsal özgürlüklerin meclis ve hükümet eliyle budanmasının önemli etkisi olmalıdır. Vezestenis bu hususa “Konstantinopolis Sendikaları Birliği” sekreteri olarak imzaladığı La Bataille Syndicaliste’deki bir makalesinde değinecektir. Ona göre Abdülhamid, Jön Türk, Kanun-i Esasi veya demokrasi taraftarlarının proleterlere verebilecekleri tek şey sömürü, sefalet ve açlık düzenidir. Bundan dolayı yapmaları gereken ekonomik kavgaya girişmek ve hayat hakkını kazanmaktır Vezestenis’e göre sınıf kardeşlerinin boş yere demokratikleşme veya işçilere hiçbir şey vermeyecek devletin ele geçirilmesiyle uğraşmak yerine üstlenmeleri gereken yegâne faaliyet budur.[10]

Vezestenis’in sekreteri olarak seçildiği Dersaadet Amele Cemiyetleri İttihadı 1912 ilkbaharındaki Meclis-i Mebusan seçimlerinde İstanbul’da Theodor Sivaçev önderliğindeki Bulgar “dar” sosyalistleriyle birlikte kendi adayları ve sosyal demokrat bir program lehine propaganda yürütür. Bu, o dönemde Osmanlı sosyalist hareketinin diğer bileşenlerinin izlediğinden hayli farklı bir seçim siyasetidir. Zira Osmanlı sosyalistlerinin çeşitli unsurları, birbiriyle kıyasıya rekabet eden iki ana siyasi bloktan birisiyle ittifak yaparak seçime katılırlar. Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu, Hınçaklar ve İştirakçi Hilmi’nin Osmanlı Sosyalist Fırkası, muhalefetteki Hürriyet ve İtilaf Fırkası’yla ittifak yaparken Ermeni Devrimci Federasyonu/Taşnaklarsa İttihat ve Terakki’yle birlikte hareket eder.[11] Bununla birlikte örgüt içerisinde parlamentoya dönük çalışmaları küçümseyen devrimci sendikalist eğilimler de giderek ağırlık kazanmaktadır.[12]

Vezestenis 1912 yılının ilk yarısında Sosyalist Enternasyonal Başkanlık Kurulu Sekreterliği’ne gönderdiği bir değerlendirmede “Taşnak” ve “Hınçak” partilerinin “birer ulusal Ermeni partisi” olduğunu vurgulayacaktır. Bu iki partinin 1912 seçimlerindeki ittifak stratejisi, yani birincisinin iktidardaki İttihat ve Terakki, ikincisinin de “gerici” olarak nitelendirdiği muhalefetteki Hürriyet ve İtilaf’la ittifak yapması, Vezestenis’e göre, bunların birkaç mebus daha kazanmaya ve kendi uluslarına yarar sağlamaya çabalayan ulusal nitelikli partiler olduğunu göstermeye yeterlidir.[13]

Mart-Nisan 1913’te anarşist/sendikalist Le Temps Nouveaux dergisinin 48, 49 ve 50. sayılarında üç bölüm halinde yayımlanan “Doğu’da Sosyal Sorun” makalesinde[14] Vezestenis, Osmanlı toplumsal yapısı ve siyasetine ilişkin kendi görüşlerini derinleştirir ve yukarıda bahsedilen sendikalist etkiyi güçlü bir biçimde vurgular. Vezestenis, 1908’de anayasanın yeniden yürürlüğe girmesinden sonra İstanbul ve Selanik’te eşzamanlı olarak her türlü dinî ve siyasi etkinin dışında birtakım işçi sendikaları kurulduğunu belirttikten sonra patronlardan sonra işçileri boyundurukları altına almaya çalışan yeni bir “hayaletin” ortaya çıktığını belirtir. Bu hayalet, “kimi reformist yoldaşların parlamentarizm hayaletidir”. Vezestenis bu noktada Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu’nun (SSİF) yukarıda değindiğimiz 1912 seçimlerinde izlediği ittifak stratejisini kıyasıya eleştirir. Ona göre Selanik’te böylesi parlamentarist bir akım, işçi hareketini ve SSİF’i ele geçirmiş ve “militanlarından birini”, yani mebus Dimitar Vlahof’u “seçtirmek amacıyla parlamenter eyleme saptır”mıştır. Bu noktada sözü doğrudan Vezestenis’e bırakmak daha açıklayıcı olacak:

Bizde, İstanbul’da, gelişmeler Selanik’teki gibi olmadı. Reformist yoldaşlarımızın çabalarına rağmen, sendikalarımızın işçi kulübü, parlamentarist akıma direnebildi ve devletçi siyasette yer almayı reddetti. “Tetebbuat-ı İçtimaiyye Grubu”nu ve işçi-sendikalı olmayan unsurları bertaraf etmeyi başardı. Fransa’daki ve İtalya’daki sendikalist kardeşlerimizin örneğini izleyerek, kulübümüzün sendikası tüzüğünü değiştirdi ve İstanbul Sendikalar Birliği’ni devrimci sendikalizm temellerine ve ilkelerine dayalı olarak kurdu.[15]Vezestenis’e göre “parlamentarizm Yıldız istibdadı kadar kötüdür.” Yeni rejimde düzenin baskı aygıtını oluşturan polis ve ordu, “Hamit rejimindeki gibi baskıcıdır.” Meclis-i Mebusan’dan çıkarılan basın ve toplantı özgürlüğüne karşı yasalar, grevleri sınırlayan yasalar, serserilere karşı yasalar eskisinden daha fazla özgürlük getirmemektedir. Üstelik Vezestenis sadece “açgözlü, şovenist ve tedbirsiz” olarak nitelendirdiği Jön Türklere karşı değil, muhalif sıfatını taşıyan diğer siyasal partilere karşı da büyük bir güvensizlik beslemektedir. Uzun olması pahasına bu noktada Vezestenis’in makalesinden bir alıntı paylaşmak daha doğru olacak:… gerici Hürriyet ve İtilâf Fırkası, dinci-milliyetçi Rumların O ethnikos elenikos syndesmos,[16] Brüksel’den onaylı ve tavsiye edilen “sosyal devrimci” etiketli Ermeni milliyetçi partisi Taşnaksutyun,[17] “sosyal demokrat” etiketli Ermeni ulusal partisi Hınçak ve bizim sosyal-parlamentaristler, bağımsızlar, bunların hepsi de tüm felaketlerimizin kaynağı olan devletten birlikte nemalanmak isteyen siyasetçilerin partileridir; hepsinin özlemi bizi yönetmek ve otoriter biçimde hükümet etmek üzere iktidara gelmektir. Bu partilerin çıkarları bizimkilerle aynı olabilir mi? Devletçi, liberal, radikal veya kolektivist programları bizi kurtarabilir mi? Altın yumurtlayan tavuğu, devleti öldürmemek ama kendi hesaplarına muhafaza etmek ilkeleri bizim ilkemiz olabilir mi? “İyi hizmetkâr” taktiği bizim taktiğimiz olabilir mi? İsyan etme yeteneğinden yoksun, sosyal- parlamentarist yoldaşlarımızın sabırlı ve çilekeş tutumu, bizim tutumumuz haline gelebilir mi? Efendilerimizin masalarından düşen ekmek parçalarını ele geçirmek için yürüttükleri mücadeleler bizi ilgilendirebilir mi? Hayır.[18]Vezestenis’e göre insanlığın kurtuluşu bu tür “geçici çareler”den geçmemektedir. Ona göre insanlığın kurtuluşunun önündeki engeller “Tanrı, Mülkiyet, Devlet ve Otorite”dir ve sendikalizmin hedefi emeği özgür kılmak, toplumsal kurtuluşu sağlamak için bugünkü toplumu yıkarak Özgür Komün’ü kurmak doğrultusunda mücadeledir, ortak eylemdir.[19] Yukarıda aktarılanlardan rahatlıkla görüleceği üzere Vezestenis artık açıkça anarkosendikalist görüşleri savunmaktadır.

Balkan Savaşı’nda sosyalistler ve antimilitarist pasifizm

Ginio’nun ifadesiyle Osmanlı devletinin ilk “topyekun savaşı” sayılabilecek Balkan Savaşı’nda alınan yenilginin toplumun farklı kesimlerince nasıl algılanıp yaşandığı ve değerlendirildiğini anlamaya çalışan çok sayıda çalışma mevcut olsa da bunların büyük çoğunluğu meseleyi hâkim milliyetçilikler ve devlet ve siyasi aktörler temelinde ele almakta ve genel olarak savaşa ilişkin farklı ideolojik konumlardan tavır alış ve değerlendirmelere rastlanılmamaktadır.[20] İşte Vezestenis’in Balkan savaşları esnasında Fransız devrimci sendikalist ve kimi anarşist yayınlarda yayımlanan yazılarını incelemek bu alandaki boşluğu doldurma çabasının bir parçası olarak değerlendirilmelidir.

Antimilitarizmin Batı siyasal bağlamının bir ürünü olduğu, dolayısıyla Balkanlar’da ve Osmanlı İmparatorluğu’nda böylesi bir siyasal geleneğin bulunmadığı varsayılır. Örneğin, Erik-Jan Zürcher’e göre Osmanlı İmparatorluğu Müslüman veya Hıristiyan, yerli bir pasifist gelenekten yoksundu. Zürcher’e göre sosyalizm imparatorlukta birkaç büyük şehirdeki gayrimüslim cemaatlerin küçük bir bölümüyle sınırlıydı. Dolayısıyla vicdani ret Osmanlı seçkinlerine de askere alınmış olanların çoğunluğunu oluşturan köylü gençlere ide tamamen yabancı bir şeydi.[21] Son yıllarda Osmanlı sosyalist hareketine ilişkin yapılan çalışmalar Osmanlı sosyalist hareketine ilişkin bu egemen paradigmayı büyük ölçüde sorgulamış, sosyalist hareketin gerek kadrosal gerekse de ideolojik temaları açısından sanılandan çok daha etkili olduğu ortaya çıkmıştır.[22] Öte yandan, antimilitarist tema ve vurgular 20. yüzyılın başından Birinci Dünya Savaşı’na dek gerek Balkanlar’da gerekse de Osmanlı İmparatorluğu’nda sol siyasal kültürün bir parçası olmuştu bile. Gerek Balkanlar gerekse Osmanlı’daki sosyalist akımlar antimilitarist ideoloji ve stratejilerden haberdarlardı. Örneğin Osmanlı-İtalya Savaşı ve Balkan Savaşları esnasında bu çatışmaları bir barış hareketi oluşturarak engelleme çabaları mevcuttu. Vezestenis’in parçası olduğu İstanbul’daki sosyalist kümeyse daha 1910 yılında yayımladığı Ergatis gazetesinde düzenli ordunun lağvedilmesi ve yerine bir milis ordusunun kurulmasını savunan kapsamlı yazılar yayımlamaktaydı. Fransız solu içerisinde yaygın olan antimilitarist kültür ve temalara[23] başvuran bu yazılarda kışla hayatı, hapishane hayatıyla neredeyse eşdeğer olarak nitelenerek buralara tıkılmış askerlerin terhis olduklarında insani yetilerini büyük oranda yitirdikleri ifade edilmekteydi. Egemenlerin orduyu “iç düşmana” karşı savaşmak için muhafaza ettikleri, iç düşmanınsa, mevcut toplumsal düzeni tehdit eden herkes olduğu vurgulanmaktaydı. Orduların halkın bağrından çıkmalarına rağmen halk sınıflarına hizmet etmemeleri ve Türkiye’de Abdülhamid’in, Avrupa’daysa sermayenin aleti olmalarının nedeni de buydu.[24]

Balkan Savaşları uluslararası kamuoyunda gördüğü geniş ilgiye paralel olarak uluslararası işçi ve sosyalist hareketi açısından da son derece dikkatle izlenerek tavır alınması gereken bir olay olarak değerlendirilmiştir. Zira savaşın yerel bir çatışma olmaktan hızla çıkarak büyük güçler arasında tüm Avrupa’yı kapsayacak bir savaşa dönüşme ihtimali bulunmaktaydı. Bilhassa II. Enternasyonal’in 20. yüzyıl başında 1907’de Stuttgart ve 1910’da Kopenhag’da düzenlediği kongrelerde en önemli gündem maddelerinden birisi, olası savaş karşısında uluslararası sosyal demokrasi ve işçi hareketinin nasıl bir tavır takınacağı olmuştu. Balkanlar’daki rakip milliyetçilikler arasındaki gerilim, sömürgeler üzerine rekabet ile birlikte Büyük Güçler arasındaki bir savaşın potansiyel kaynağı olarak görülmekteydi. Bu nedenle II. Enternasyonal’in yürütme kurulu ve sekretaryası niteliğindeki Uluslararası Sosyalist Büro ivedilikle harekete geçerek Balkan Savaşı’na karşı çıkarak statükoyu savunmuş ve bilhassa savaşın yayılıp bir genel savaş haline dönüşmesi tehdidine karşı birçok şehirde güçlü kitle gösterileri düzenlenmesine önayak olmuştu. Bu kitle gösterilerinin zirvesini 17 Kasım’da 11 Avrupa ülkesinin başkenti ve birçok başka şehirde aynı anda gerçekleşen savaş karşıtı miting ve gösteriler oluşturmaktaydı. 24-25 Kasım’da Basel’de düzenlenen “savaşa karşı savaş” başlıklı uluslararası sosyalist konferans, uluslararası işçi hareketinin savaş karşıtı tutum ve Balkan Savaşı’nın Avrupa’ya sirayet etmesini önleme kararlılığını göstermişti. Bu anlamıyla Temmuz-Ağustos 1914 günlerinin aksine 1912 sonbaharında Balkan Savaşı’nın genişleyerek genel bir savaş tehlikesine yol açmasına karşı çıkmak ve güçlü bir savaş karşıtı hareket yaratma açısından II. Enternasyonal için bir “başarı öyküsü” olarak dahi değerlendirilebilir.[25] Öte yandan savaşın bir genel savaşa dönüşmesi ihtimaline karşı olmakla birlikte dönemin önde gelen sosyal demokrat yayınlarına bakıldığında genel olarak Balkan Savaşı, yabancı bir egemenliğe son verme niyetli bir ulusal kurtuluş savaşı olarak değerlendirilmektedir. Bu anlamıyla 1912’deki sosyalist savaş karşıtı hareket Balkanlar’daki savaşı durdurmayı değil asıl olarak onu lokalize etmeyi hedeflemekteydi.[26] Öte yandan, yüzeydeki bu uzlaşma görüntüsüne rağmen gerçek bir uluslararası bunalım sırasında, yani genelleşmiş bir savaş olasılığının bir gerçeklik halini aldığı anda siyasal olarak ne ölçüde ileri gidilebileceği, doğrudan eylem ve “genel grev” silahının kullanılıp kullanılmayacağı gibi meseleler etrafında Enternasyonal içerisinde, bilhassa Fransız ve Alman seksiyonları arasında ciddi anlaşmazlık ve güvensizlikler bulunmaktaydı.

Balkan sosyal demokrasisi ise Balkanlar’da başlayan savaşı bir fetih savaşı olarak değerlendirmiş ve savaşa karşı çıkmış ve sadece bir Balkan federasyonunun bölgedeki tüm uluslar için gerçek bir birliği temin edebileceği vurgulanmıştı. Savaşın hemen başlangıcında, Ekim 1912’de Kristian Rakovski Türkiye ve Balkan sosyalistlerinin ortak Manifestosunu kaleme alarak bu pozisyonu deklare etmişti. Yine de Sırbistan sosyalistlerinin manifestoyu imzalamayı reddetmesi örneğinde olduğu gibi Balkan Savaşı’na ilişkin bu genel tutumun altında çok farklı yaklaşımlar söz konusuydu. Üstelik resmî parti pozisyonlarının ötesinde tabandaki birçok sosyalist kadro savaşı desteklemekteydi.[27] Bunlara göre Balkan devletleri ve egemen sınıfların niyetleri ne olursa olsun savaş nesnel olarak ilerici, ulusal kurtuluş yönünde ve Osmanlı feodalizmine karşıydı. Bilhassa, içlerinde Nikos Yanyos gibi İstanbul Sendikalar Birliği çevresiyle de yakın ilişkiye sahip isimler de olmak üzere Yunan sosyalist hareketine mensup birçok isim savaşı desteklemiş, hatta bizzat katılmıştı. Yanyos’un savaşa ilişkin hayırhah tutumunun, Vezestenis ve İstanbul grubunun genelinin savaşa karşı çıkan tutumuyla içerdiği büyük çelişkinin aralarındaki ilişkiyi son derece olumsuz etkilediği muhakkaktır. İstanbul hareketinde giderek ağırlığı artan Zahariyas Vezestenis’in gruba taşıdığı devrimci sendikalist eğilimler ve bununla birlikte antimilitarizm, bu potansiyel gerilimi daha da tırmandırmış ve ilerleyen süreçte kaçınılmaz bir kopuşa götürmüş olmalıdır. Nitekim aşağıda sunulan Vezestenis’in bir Yunan subayının mektubuna ilişkin yazısını, savaşa Yunan ordusunda yedek subay olarak katılmış, Nikos Yanyos’a bir serzeniş olarak da okumak mümkündür.

Dönemin Avrupa basınına paralel biçimde sosyalist ve işçi hareketinin değişik akımlarına mensup basın da Balkan Savaşları’na yoğun bir ilgi göstermişti. İşte bu bağlamda, Vezestenis’in Fransa’daki La Bataille Syndicaliste ve Le Temps Nouveaux gibi anarşist ve devrimci sendikalist gazetelerde haber ve yazıları yayımlanır. Nisan 1911’de yayımlanmaya başlayan günlük devrimci sendikalist gazete La Bataille Syndicaliste CGT’nin merkezi yayın organıydı. Jean Grave tarafından 1895’ten 1914’e dek yayımlanan anarşist bir gazete olan Le Temps Nouveaux ise daha kuramsal ve ağırbaşlı bir kimliğe sahipti. Görünüşte Vezestenis’in La Bataille Syndicaliste gazetesindeki yazılarına başlamasına sebep olan iki husus, Yunanistanlı devrimci Konstantinos Zahos’un savaş karşıtı görüşleri nedeniyle tutuklanmasını protesto ve gazetenin le Juif Errant [Gezgin Yahudi][28] müstear isimli İstanbul muhabirinin Osmanlı başkentinde sanayinin olmadığına yönelik ifadeleridir.

Genç avukat Konstantinos Zahos, Tesalya’nın bilhassa tütün endüstrisi açısından önemli liman kenti Volos’ta 1908 yılında kurulan İşçi Merkezi’nin önemli figürleri arasında yer almaktaydı. Merkez anarşizm, devrimci sendikalizm, sosyal Hristiyanlık ve sosyalizm görüşlerinden etkilenen ilerici aydın ve işçilerin bir araya geldiği bir odaktı. Zahos, merkezin gazetesi konumundaki haftalık Ergatis gazetesini yayımlamaktaydı. Merkez sadece sendikal alanda değil bölgedeki ruhban egemenliğine karşı seküler eğitimin savunusu gibi vurgularıyla yerel seçkinlerin yoğun tepkisini çekmekteydi. Merkez’de yer alan anarşistler Balkan Savaşları’nın ulusal kurtuluş karakterli olmadığını savunacaklar, Zahos ise savaşın olası sonuçlarından kaygı duyup bazı yurtsever şarkıları istihza ettiği gerekçesiyle tutuklanacaktır. Ama bilhassa yurtdışından tepkiler sonucu bir süre sonra salıverilecektir.[29] İşte Vezestenis ve İstanbul Sendikalar Birliği, La Bataille Syndicaliste gazetesinde Zahos lehine bu uluslararası kampanyaya katılır ve savaşa ilişkin kendileriyle oldukça benzer yaklaşıma sahip bir isim ve çevreyi[30] hararetle savunurlar. Öyle ki Bourges’da yayımlanan haftalık sosyalist gazete L’Emancipateur Zahos’a verilen cezayı duyurup buna karşı okurlarını protesto etmeye çağırırken Zahos’u Konstantinopolis Sendikalar Birliği kurucusu İstanbullu bir yoldaş olarak takdim eder.[31] Zahos’un hayatının kurtarılması ve serbest bırakılmasına ilişkin kampanya dönemin Fransız sosyalist, sendikalist ve anarşist basınında oldukça yankı uyandırmış ve onun serbest bırakılmasına etkide bulunmuş izlenimi vermektedir. Zahos’un serbest kalması üzerine Konstantinopolis Sendikalar Birliği ve Toplumsal Araştırmalar Grubu adına L’Humanitp gazetesine gönderilen açıklamada gazetenin Zahos hakkında yazdıklarını ilgiyle okudukları belirtilerek Zahos’un Yunan hükümetince serbest bırakılmasında gazetenin “Zahos meselesine” gösterdiği ilgi ve takındığı tutumun rol oynadığı vurgulanarak kendileri ve Atina’daki yoldaşları adına teşekkür ederler. Sendikalar Birliği sekreteri adına C. Coukidis imzalı açıklama, milyonlarca işçi militanını birleştiren dayanışmanın mevcut olumsuzluklarla yüzleşme ve tüm işçilerin özgürleşmesinin önündeki engelleri kaldırma mücadelesinde kendilerine cesaret verdiğini ifade ederek sona ermektedir.[32] Bu bağlamda Zahos meselesi, Avrupa sosyalist hareketi ve basınını sosyalistlere karşı baskılar karşısında harekete geçirmenin, Osmanlı ve Balkan bağlamında etkili sayılabilecek bir enstrüman oluşturmasına bir kanıt olarak gösterilebilir.

Öyle görünüyor ki Vezestenis’in CGT’nin günlük gazetesi La Bataille Syndicaliste’e gönderdiği mektuplar gazete idaresinde oldukça olumlu karşılanır, zira kısa süre içerisinde Vezestenis aynı zamanda gazetenin İstanbul’daki muhabiri olarak anılmaya başlayacak ve yazıları da genelde gazetenin birinci sayfasında, övgü dolu takdimler eşliğinde yayımlanacaktır. Vezestenis, Balkan Savaşı bütün yakıcılığıyla sürerken yazdığı bu yazılarda savaşı açık biçimde mahkûm eder ve onu Balkan burjuvazisi ve feodallerinin emperyalist çıkarlarıyla ilintilendirerek tüm işçi sınıfına yönelik bir suç olarak niteler.[33] Geçmişte İstanbul’daki işçi hareketinde birlikte çalıştığı Nikos Yanyos gibi sosyalistlerin savaşa ulusal kurtuluş niteliği vererek olumlamalarını ve bizzat Balkan ittifakı ordularında görev almalarını sert bir şekilde eleştirir. Ona göre sınıf çıkarlarından bihaber yurtsever fanatizmin körleştirdiği genç savaşçılar “Türk kardeşlerine” karşı savaşarak köyleri işgal etmişler, Müslümanları yağmalamışlar, genç Türk kızlarına tecavüz etmişler ve ceplerini kanla boyanmış mücevher ve altınlarla doldurmuşlardır. Vezestenis’e göre “ittifakın” işlediği suçlar savaştan sonra daha açık biçimde ortaya çıkacaktır.[34] Ona göre işçi sınıfının engellemeyi başaramadığı Balkan Savaşı “Şark” işçi sınıfını uzun süre etkilemeye devam edecek ve güçlükle başlamış olan halkın ve proletaryanın uyanışını geciktirecektir. Savaş Vezestenis’e göre Şark’taki uluslar arasındaki nefret ve şovenizmi egemen sınıf lehine canlandırmıştır.[35] Vezestenis Balkan Savaşı’nın sonucunu Balkan ve Türkiye işçi sınıfının “bir despotun hâkimiyetinden diğer bir despotun hâkimiyetine” geçişi olarak nitelendirir. Ona göre savaşın en büyük kurbanı, burjuvazinin “can pazarına” ya da zindan ve darağacına yolladığı işçi sınıfıdır.[36]

Vezestenis’in haber ve makaleleri savaşın Osmanlı başkentindeki işçi sınıfı hareketini ne ölçüde sekteye uğrattığını da canlı bir biçimde tasvir eder. Her türlü dışa dönük faaliyetin sıkıyönetim tarafından yasaklandığı bir ortamda Dersaadet Amele Cemiyetleri İttihadı etrafında toplanmış örgütlü işçiler askere alınmış ya da savaşın yarattığı olumsuz ekonomik koşullar, durgunluk, enflasyon ve işsizlik nedeniyle Odesa veya İskenderiye gibi merkezlere göçe zorlanmıştır. İşverenler bu olumsuz koşullara çalışma saatlerini uzatıp ücretleri kısarak yanıt vermişler ve sigara kâğıdı veya matbaacılar gibi bazı sektörlerde işçilerin protesto ve grev girişimlerini de ezmişlerdir.[37] Vezestenis, Enternasyonal Başkanlık Kurulu’na Dersaadet Amele Cemiyetleri İttihadı sekreteri olarak 1914 1 Mayıs’ı vesilesiyle yayımlanması için gönderdiği mektup ve bildiride, Balkan Savaşı’nın akabinde başkentteki toplumsal sıkıntıları ve artan baskı koşullarını yansıtır. Vezestenis’e göre savaş, emekçi sınıfların hayat koşullarında yarattığı iktisadi olumsuzluklar yanında, “Doğu ulusları arasındaki kin ve taassubu” ve milliyetçiliği de yeniden canlandırmıştı. Rumeli’yi istila edenlerin mallarına mülklerine el koyduğu göçmenler, ülkeye kafileler halinde sığınmıştı. Anadolu ve Trakya’ya yerleştirilen bu göçmenler, gittikleri bölgelerde taassubu, milliyet ve din ayrımlarını şiddetlendirmişler ve bu sefer yerli ahalinin ters yöne göç etmesine yol açmışlardı. Tüm bu koşullar altında hükümet baskı derecesini arttırarak süreklileşmiş sıkıyönetim koşullarında örgütleri, basını ve toplantıları şiddet yoluyla ezmektedir.[38] Vezestenis’in son yazılarında, geleceğe ilişkin belli bir umudu muhafaza etse de savaşın, iktisadi kriz ve artan siyasal baskının yarattığı derin bir karamsarlığın izleri de giderek daha fazla sezilir.

Vezestenis’in haber makalelerinin özellikle kişisel gözlemlere ve birinci elden tanıklıklara dayanan kısımları savaşın bilhassa İstanbul’da yarattığı yıkıma ve savaş sırasında başta Balkan ittifakı olmak üzere tüm muharipler tarafından işlenen savaş suçlarına dair önemli ve çarpıcı detaylarla dolu. Bu satırları okuyan dikkatli bir okur Balkan Savaşı’nı bir gazeteci olarak izleyen dönemin sosyal demokrat hareketinin önemli ismi Lev Troçki’nin kaleme aldığı gazete yazılarıyla bazı paralellikleri fark edecektir. Çok daha kapsamlı ve zengin makalelerinde keskin gözlemci ve polemikçi Troçki de benzer biçimde savaşın yarattığı yağma, talan ve yıkıma bilhassa Bulgar ve Sırp orduları tarafından işlenen savaş suçlarına, savaş esirlerine, savaşın cephe gerisinde yarattığı yokluğa, amansız sansüre, Balkanlar’ın burjuva politikacılarının militarizm ve şovenizmlerine değinir. Özellikle savaşa bizzat katılmış, çoğu Balkan sosyalist hareketine mensup yaralı subay ve askerlerin ilk elden tanıklıklarına başvurur.[39] Öte yandan ilk anda akla gelen bu benzerliğe rağmen iki isim arasında savaşın doğasına ilişkin önemli bir yaklaşım farkı da bulunmaktadır. Son kertede Troçki Balkan Savaşı’nı “kaba bir kapitalist eşkıyalık” hareketi olarak değerlendirdiği 1911’deki İtalya-Osmanlı Savaşı gibi değil, ulusal kurtuluş niteliği daha ağır basan bir savaş olarak görürken, Vezestenis ise savaşı yoksul halk üzerinde egemenlik kurmuş bir efendinin yerini başka bir efendinin alması olarak, yani açık bir ilhakçı savaş olarak nitelendirir. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ve seferberliğin ilanıyla İstanbul Sendikalar Birliği’nin faaliyeti tam anlamıyla sona erecektir. Seferberlikten kaçınmak için birliğin önde gelen bir kısım üyesi yurtdışına çıkar. Birçok militan işçiyse savaşın yarattığı devasa altüst oluştan nasibini alır. Tüm bu fırtınayı atlatarak hayatta kalan üyeler, savaş sonrası Mütareke İstanbulu’nda yeniden filizlenen işçi hareketinde etkili olacak Beynelmilel İşçiler İttihadı’nı (Πανεργατική-Bİİ) kuracaklardır.[40] Bu dönemde, demokrat/sosyalist nitelikli Rizospastis gazetesinin İstanbul muhabirliğini de yapan, İstanbul işçi hareketinin önemli simalarından Stefanos Papadopulos, daha Şubat 1919’da şehirde sendikaların birçoğunun yeniden oluşturulduğunu ve gerek Sendikalar Birliği’nin bazı önderlerinin gerekse de Toplumsal Araştırmalar grubunun, Osmanlı’nın Kafkas ordusundan kaçmış kimi üyelerinin Rusya’daki yeni deneyim ve bilgilerle donanarak şehre döndüklerini müjdeler.[41] İşte İstanbul’un yeniden canlanan sınıf hareketine katılan bu kadrolar arasında kuşkusuz en önemli isim, ABD’den dönerek Bİİ’nin kuruluşuna katkı veren Zaharias Vezestenis’tir. Vezestenis, Cihan Harbi’nin ilanıyla birlikte askere alınmaktansa ABD’ye gitmiş ve savaş süresince burada kalmıştır. Burada devrimci sendikalizmin en önemli temsilcisi sayılan IWW’yle (Industrial Workers of the World/Dünya Endüstri İşçileri Sendikası) ilişkisi yoğunlaşır.

Bİİ/Panergatiki’nin genel sekreterliğini yapan, Trakya Gaziköy doğumlu liman işçisi Serafim Maksimos’un (1899-1962) 1957-1958 yıllarında Makedonya (Џακεδονία) gazetesinde tefrika halinde yayımlanan hatıraları, Vezestenis’in bu dönemki eylem ve düşüncelerine ilişkin en doğrudan aktarımı içermektedir. 1918’de Osmanlı ordusundan firar eden Maksimos, Sohum ve Odesa’da çeşitli işlerde çalıştıktan sonra ilk fırsatta İstanbul’a döner. Burada Galata’da limanda çalışmaya başlar ve sosyalist ve sendikacı militanlarla ilişkiye geçer. Bunların arasında, Bİİ’nin ruhunu oluşturduğunu ifade ettiği Vezestenis özel bir yere sahiptir. Maksimos, Vezestenis ile birlikte Mnimatakia’da (Tepebaşı) bir muhallebicide Gorki okuduklarını ve bolca tartıştıklarını kaydediyor. Vezestenis mütareke öncesi İstanbul işçi hareketine iştirak etse de henüz yaşça da gençtir ve Maksimos’a Amerika’da başından geçenleri aktararak IWW’ye ilişkin övgü dolu konuşmalar yapar. ABD’deyken tanıştığı IWW’nin sekreteri efsanevi Bill Haywood (1869- 1928) ile onun örgütlediği ve işçilerin haklarını silahlarıyla savundukları büyük bir madenci grevinden[42] bahsederek Maksimos’u devrimci sendikalizmle tanıştırır. Vezestenis Avrupa sosyal demokrasisinin savaş karşısındaki tutumuyla işçi ideallerine ihanet ettiğini vurgulamakta ve Marx’ın “işçilerin kurtuluşu kendi eserleri olacaktır” ifadesini tekrarlamaktaydı.[43] Vezestenis’e göre işçilerin kendi davalarında onları savunacak “avukatlara” ihtiyaçları yoktu. Yeter ki doğru biçimde örgütlenebilsinlerdi. Bu noktada Vezestenis, işçilerin ABD’deki IWW’nin tarzında, yani işkolu temelinde büyük sendikalarda örgütlenmesi gerektiğini savunmaktaydı.[44] Vezestenis’e göre işçilerin temel ilkesi sınıf mücadelesi olmalıydı. Nihai hedefleriyse emeğe dayalı sömürüsüz, şiddetsiz ve devletsiz özgür bir toplum inşa etmekti. Bakunin, Kropotkin, Fransız sendikalizmi, anarko-sendikalistler Errico Malatesta[45] ve Angel Pestana[46] ve elbette Marx, Vezestenis’in atıfta bulunduğu figürlerdi. Maksimos, Vezestenis’in kendisine Bakunin’e ait metinler verdiğini hatırlarken, bu dönemde Paris’ten La Vie Ouvrière[47] gazetesi ve devrimci sendikalizm ile genel grev hakkında kitap ve broşürler ulaştırıldığını zikretmektedir. Aynı zamanda Milano’dan, anarşist Malatesta’nın Umanità Nova’sı[48] ve bir paket basılı materyal aldıklarını hatırlar. Bu yönelimlerine rağmen aynı dönemdeki birçok devrimci sendikalist ya da anarko-sendikalist çevre gibi giderek Ekim Devrimi’nin yarattığı etkiyle Bolşevizm’in çekimine kapılırlar.[49] Onlara göre devrimi gerçekleştirenlerin geleneksel sosyal demokrasiyle bir ilgisi yoktur. Rusya’da Çarlık devleti ve şiddetin iktidarı sovyetler, yani toprak ve fabrika işçilerinin özyönetimi tarafından yıkılmıştı. İşte bu arka plan bağlamında Vezestenis ve Maksimos Avrupa’daki birçok sendikalist çevre gibi işçi sınıfının kendisinden ayrı bir partiye ihtiyaç duymadığını düşünseler de Bolşeviklere yakınlaşırlar. Maksimos bu noktada Vezestenis’in “Bekleyeceğiz, bekleyeceğiz ve göreceğiz” dediğini aktarıyor.[50]

Vezestenis İstanbul’a döndükten sonra, 1920 yılında, IWW’nin program ve tüzüğünü Yunancaya tercüme eder. Maksimos’un aktarımına göre Vezestenis bu metni arkadaşlarına okur ve yaptıkları uzun tartışmalar neticesinde örgütlerini bu esaslara göre teşkil etmeyi kararlaştırırlar ve sendikal örgütlenmelerine Panergatiki (Πανεργατική) Beynelmilel İşçiler İttihadı adını verirler.[51] Maksimos anılarında, Bİİ’nin Galata’da, Aya Nikola Kilisesi civarındaki bir kahvenin üst katındaki salonunda her hafta cumartesi ve pazarları yapılan dışarıya açık tartışma toplantılarında Vezestenis’in konuları toparladığını, meseleleri bütünleştirdiğini aktarıyor.[52]

Vezestenis’in bir süre sonra tekrar ABD’ye gidişi, örgütün Bolşevizm’e yönelme sürecini daha da hızlandırır. Maksimos, Vezestenis ayrılsa da “gölgesinin” aralarında bulunmaya devam ettiğini zikrediyor. Ama kendi aralarında Bakunin, Kropotkin ve Malatesta’nın metinlerini okusalar da bilinçlerinde Marx’ın konumunun daha belirgin hale geldiğini, Sovyet komünizminin ideolojik ve politik çekiciliğinin arttığını vurguluyor.[53] Bİİ’nin, Vezestenis’in İstanbul’dan ayrılmasının akabindeki serüveni okumakta olduğunuz makalenin sınırlarını aşıyor. Vezestenis’in ABD’deki öyküsüne dair ise şimdilik elimizde olan tek malumat Maksimos’un onun 1957’de Teksas’ta hayatını kaybettiğine dair aktarımı. Zaharias Vezestenis II. Meşrutiyet’in ilanı sonrasında Osmanlı başkentinde yeşeren ve Mütareke döneminin sonuna dek gelişen işçi hareketinin en özgün simalarından birisini oluşturuyor. Şimdiye dek neredeyse varlığının bile unutulmuş, yok sayılmış bir konumda kalmış olması işçi sınıfı hareketinin, ülkenin 1914-1923 aralığında yaşadığı devasa demografik dönüşüme paralel olarak siyasal ve kadrosal açıdan Türkleştirilmesi sürecinin bir parçası olarak değerlendirilmeli. Aşağıda şimdiye dek Türkçe yayımlanmamış Zaharias Vezestenis’in Dersaadet Amele Cemiyetleri İttihadı sekreteri olarak Balkan Savaşları sırasında Fransız devrimci sendikalist gazete ve dergilerde yayımladığı yazılar sunuluyor. Bu yazılar hem Vezestenis’in siyasal görüşlerini ve savaşa ilişkin yaklaşımını incelemek hem de Balkan Savaşları ve sıkıyönetim koşullarının Osmanlı başkentinin sıradan insanları ve sınıf hareketi üzerindeki dramatik etkilerini yansıtması açısından önem taşıyor.

Kaynak: Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar, Sayı 22, Güz 2023


[1] Beynelmilel İşçiler İttihadı (Panergatiki) kuruluş toplantısında söylenen işçi marşı. Serafim Maksimos, “Ο Σεραφείμ Џαвίμος Αποκαλύπτει” [Serafim Maksimos Açıklıyor], Makedonia, 09.02.1958, s. 5.[2] Türkiye Sosyalist Merkezi (TSM) adlı çevrenin gelişimi ve gazetesi Ergatis için bkz. Stefo Benlisoy, İstanbul’un Irgatları, II. Meşrutiyet’te Sosyalist bir İşçi örgütü, İstos Yayınları, İstanbul, 2018.[3] Ergatis tou Volou, sayı 64, Mayıs 1910, s. 3. Anılan terzi işçileri grevi hakkında bkz. Benlisoy, a.g.e., s. 29-33.

[4] Zaharias Vezestenis, “Eμπρός Παιδιά!” [İleri Arkadaşlar], Ergatis, sayı 2, 11.07.1910.

[5] Parvus’un dalgalı siyasal kariyeri hakkında en önemli ve kapsamlı kaynak için bkz. Winfried B. Scharlau ve Zbynrk A. Zeman, Devrim Taciri, çev. Süheyla Kaya, Kalkedon Yayınları, İstanbul, 2007. Parvus’un Türkiye hakkındaki yazıları için bkz. Parvus Efendi, Cihan Harbine Doğru Türkiye, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2013; Parvus’un İstanbul’daki düşünsel gelişimi ve kariyeri için de anılan kitapta yer alan M. Asım Karaömerlioğlu ve Hans-Lukas Kieser’in önsözleri.

[6] İttihadın Yunanca adlandırılışında “cemiyet” ifadesinin yerine “sendika” ifadesinin tercih edilmiş olduğunu vurgulamak gerek.

[7] La Bataille Syndicaliste, 03.12.1912, sayı 587, 1912, s. 1.

[8] Ralph Darlington, Syndicalism and the Transition to Communism, An International Comparative Analysis, Ashgate, 2008; Foti Benlisoy, “Anarşizm: Gönüllü Düzene Övgü”, 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Modern Siyasal İdeoloMiler (der.), Birsen Örs, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2012, s. 357-406.

[9] Gustave Hervp, Η κοινωνική σαπίλα, Ο επαναστατικός σοσιαλισμός [Toplumsal Çürüklük], çev. Zaharias Vezestenis, Atina, 1912

[10] “La revolution Ottomane sans profıt pour le peuple”, La Bataille Syndicaliste, sayı 784, 18.06.1913, s. 1.

[11] Alexandros Daggas ve Akis Appostolidis, Η Εοσιαλιστική Οργάνωση Φεντερασιόν Θεσσαλονίκης 1909-1918 [Selanik’in Sosyalist Örgütü Federasyon 1909-1918], Atina, Eκδόσεις Σύγлρονη Јποлή, 1989, s. 105-106.

[12] ΛΕΙA, Αρлείο А. Іιαννιού, Σлέσεις Џε Σοσιαλιστικές Οργανώσεις – Κόμματα (I- Φ) [ELIA, Nikos Yanyos Arşivi, Sosyalist Örgütler ve Partilerle İlişkiler (I-F)]; Erden Akbulut ve Mete Tunçay, Beynelmilel İşçiler İttihadı, Mütareke İstanbul’unda Rum Ağırlıklı Bir İşçi Örgütü ve TKP ile İlişkileri, İletişim Yayınları, İstanbul, 2016. s. 52-53.

[13] Akt. Georges Haupt ve Paul Dumont, Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyalist Hareketler, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2013, s. 127

[14] Les Temps Nouveaux dergisinde üç bölüm halinde yayımlanan bu makalenin Türkçe çevirisi için bkz. Akbulut ve Tunçay, a.g.e., s. 235-243. Bu uzun makalenin Türkçe çevirisi anılan eserde yer aldığından aşağıdaki sunulan Vezestenis’in diğer yazıları arasına eklenmedi.

[15] Les Temps Nouveaux, 05.04.1913, sayı 49. Akt. Akbulut ve Tunçay, a.g.e., s. 235-243

[16] Mebusan Meclisi’ne mensup Rum mebusların önemli bir kısmını bünyesinde toplayan grup.

[17] Ermeni Devrimci Federasyonu 1907’de II. Enternasyonal’e Osmanlı alt şubesi/örgütü olarak kabul edilmişti

[18] Akt. Akbulut ve Tunçay, a.g.e., s. 242-243.

[19] A.g.e., s. 243.

[20] Eyal Ginio, Osmanlı Yenilgi Kültürü Balkan Savaşları ve Sonrası, çev. Cumhur Atay, İletişim Yayınları, İstanbul, 2022, s. 22-25.

[21] Erik-Jan Zürcher, “Refusing by other means: desertion in the late Ottoman Empire”, http:// tulp.leidenuniv.nl/contentBdocs/wap/ejz23.pdf

Geç Osmanlı toplumunda örgütlenmiş bir harekete dönüşmemiş olsa da halk kitleleri arasında “savaş aleyhtarı bir hissiyat” bulunduğu ve bunun Balkan Savaşı ve asıl olarak da Cihan Harbiyle görünür hale geldiği söylenebilir. Bu konu hakkında bkz. Nazan Maksudyan, “Öldürmeden Utan, Ölmeden Usan! Geç Osmanlı İmparatorluğu’nda Savaş Karşıtı Hissiyatın Açık ve Örtük Dışavurumları” Toplumsal Tarih 180, Aralık 2008, s. 60-67.

[22] Bkz. Y. Doğan Çetinkaya (der.), Osmanlı’da Marksizm ve Sosyalizm-Yeni Kuşak Çalışmalar, 2. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, 2022.

[23] Fransız antimilitarizmi hakkında bkz. Paul B. Miller, From Revolutionaries to Citizens Antimilitarism in France, 1870-1914, Duke Univeristy Press, Londra, 2002.

[24] Stefo Benlisoy, “Sosyal Demokrasiden Devrimci Sendikalizme: Meşrutiyet İstanbul’unda bir İşçi Örgütünün Evrimi”, Osmanlı’da Marksizm ve Sosyalizm-Yeni Kuşak Çalışmalar, a.g.e., 123-180.

[25] Bu konuda bkz. Kevin J. Callahan, “The International Socialist Peace Movement on the Eve of World War I Revisited: The Campaign of ‘War Against War’ and the Basle International Socialist Coongress in 1912”, Peace Change, cilt 29, sayı 2, Nisan 2004, s. 147-176.

[26] Wolfgang Kruse, “Socialism and the challenge of the Balkan Wars 1912-1913”, Dominik Geppert, William Mulligan, Andreas Rose (der.), The Wars Before the Great War, Cambridge University Press, 2015, s. 359-372.

[27] The Balkan Socialist Tradition and the Balkan Federation, 1871-1915, Revolutionary History 8, sayı 3, Porcupine Press, Londra, 2003.

[28] Hz. İsa çarmıha gerilirken ona ettiği hakaretlerden dolayı lanetlendiğine ve İsa’nın ikinci kez dünyaya gelişine kadar dünyayı dolaşacağına inanılan efsanevi figür. Avrupa’da 13. yüzyıldan itibaren yaygınlaşmış bir mit.

[29] Mihalis Dimitriou, Ζο Ελληνικό Εοσιαλιστικό Κίνημα από τους Ουτοπιστπς στους Μαρβιστπς [Yunan sosyalist hareketi, ütopistlerden Marksistlere], Ekdoseis Gavriilidi, 1985, s. 247-277.

[30] Yukarıda da vurgulandığı üzere Vezestenis Volos’taki Ergatis gazetesinin 64. sayısına İstanbul’daki işçi hareketi hakkında bir yazı yazmış ve bilhassa Аisan 1910’da İstanbul’da kendilerinin örgütlediği terzi işçilerinin grevinden bahsetmişti.

[31] L’Emancipateur, 05.12.1912, sayı 564, s. 1.

[32] L’Humanitp, 14.12.1912, sayı 3163, s. 1.

[33] “Manifeste du proletariat de Constantinople”, La Bataille Syndicaliste, 26.04.1913, sayı 731, s. 1

[34] “Dans la guerre, il n’y a ni pilip, ni justice dit un officier rpserviste hellpne”, La Bataille Syndicaliste, 30.05.1913, sayı 765, s. 1

[35] “La rpaction jeune-turTue contre les organisations ouvripres”, La Bataille Syndicaliste, 21.04.1914, sayı 729, s. 1

[36] La Bataille Syndicaliste, 03.12. 1912, sayı 587, s. 1

[37] “Les conspTuences pconomiTues de la guerrep, La Bataille Syndicaliste, 11.05.1913, s. 1.

[38] Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyalist Hareketler, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2013, s. 154-155.

[39] Lev Troçki, Balkan Savaşları, çev: Tansel Güney, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2012. Ayrıca bkz. Maria Todorova, “War and Memory: Trotsky’s War Correspondence from the Balkan Wars”, Perceptions, Yaz 2013, cilt ;VIII, sayı 2, s. 5-27; Stefo Benlisoy, “Troçki’nin Gözünden Balkan Savaşları: Balkan Federasyonu mu Milliyetçi ve Militarist Kamplaşma mı?” Toplumsal Tarih, 233, Mayıs 2013, s. 42-49.

[40] Mütareke döneminde kurulan Beynelmilel İşçiler İttihadı hakkında oldukça zengin bir belge koleksiyonunu ihtiva eden ayrıntılı bir çalışma için bkz. Erden Akbulut ve Mete Tunçay, Beynelmilel İşçiler İttihadı, Mütareke İstanbul’unda Rum Ağırlıklı Bir İşçi örgüyü ve TKP ile İlişkileri, İletişim Yayınları, İstanbul, 2016.

[41] Rizospastis, 12.02.1919, s. 1.

[42] Burada kastedilen grev o dönem büyük yankı uyandıran Haziran 1917’de Arizona Bisbee’de gerçekleşen madenci grevi olabilir. Bu grev ordu ve silahlı güçler tarafından yoğun şiddet kullanılarak bastırılır.

[43] Bizzat Marx tarafından 1866’da Birinci Enternasyonal Geçici Kuralları’nın girişinde vurgulanan bu ifade, sendikalizmin devrimci stratejisinin iradeci, işçilerin kendi eylem ve örgütlülüklerine öncelik tanıyan yönüne işaret ettiğinden bu dönemde adeta yeniden keşfedilerek sendikalizmin temel sloganına dönüşmüştü.

[44] Serafim Maksimos, “Ο Σεραφείμ Џαвίμος Αποκαλύπτει”, Makedonia, 07.02.1958, s. 3.

[45] 1853-1932 yılları arasında yaşamış İtalyan anarşist ve devrimci sosyalist. Mikhail Bakunin’in dostu olan Malatesta birçok radikal gazete yayımladı. Uzun yıllar İtalya dışında sürgün hayatı yaşayan Malatesta “saf” sendikalizme karşıydı, ona göre, yapısı itibarıyla bütünlüklü bir toplumsal dönüşümden ziyade, öncelikle üyelerinin gündelik çıkarlarını tatmine dönük sendikalara yapılan vurgu, ekonomizme takılı kalmak anlamını taşıyordu. İşçi hareketi ve mücadeleleri içerisinde yer almak elbette doğruydu; ancak sendikaları anarşist yapılanmalar olarak düşünmek de yanlıştı.

[46] Angel Pestana (1886-1937) İspanyol anarko-sendikalist konfederasyon CNT’nin ılımlı kanadının lideriydi.

[47] La Vie Ouvrière (İşçi Yaşamı) 1909 yılında Pierre Monatte tarafından yayımlanan, bilhassa CGT’ye yönelik devrimci sendikalist yayın organı. 1914’te yayımı duran gazete 1919’da tekrar yayımlanmaya başlar.

[48] Umanità Nova 1920 yılından, faşist rejim tarafından kapatıldığı 1922 yılı sonuna kadar yayımlanan İtalyan günlük anarşist gazetesiydi. Kurucuları arasında Errico Malatesta da bulunmaktaydı.

[49] Serafim Maksimos, “Ο Σεραφείμ Џαвίμος Αποκαλύπτει”, Makedonia, 08.02.1958, s. 3. Ekim Devrimi ve Bolşevizm’in devrimci sendikalist ve anarşist çevrelerde yarattığı etki ve dönüşüme dair önemli iki tanıklık için bkz. Alfred Rosmer, Η Μόσχα του Ύπνιν [Lenin’in Moskova’sı], Marksistiko Vivliopolio, Atina, 2017; Victor Serge, Ντος Ννα της Ρωσικής Επανάστασης [Rus Devrimi’nin Yıl Biri], Marksistiko Vivliopolio, Atina, 2017.

[50] Serafim Maksimos, “Ο Σεραφείμ Џαвίμος Αποκαλύπτει”, Makedonia, 08.02.1958, s. 3.

[51] Serafim Maksimos, “Ο Σεραφείμ Џαвίμος Αποκαλύπτει”, Makedonia, 09.02.1958, s. 5.

[52] Serafim Maksimos, “Ο Σεραφείμ Џαвίμος Αποκαλύπτει”, Makedonia, 11.02.1958, s. 3.

[53] Serafim Maksimos, “Ο Σεραφείμ Џαвίμος Αποκαλύπτει”, Makedonia, 15.02.1958, s. 3.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir