Jön Türklerin Yükselişi ve Sosyalistlerin Tutumu

kategori: ,

Bu metin Enternasyonal Komünist Akım tarafından hazırlanan, 6 yazıdan oluşan “Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyalizm ve İşçi Hareketi” serisinin üçüncü yazısıdır.

21 Mayıs 1889 tarihinde, İstanbul’daki Askeri Tıbbiye Mektebi’nde beş öğrenci bir araya geldi. Bu öğrenciler, İshak Sükûti, İbrahim Temo, Abdullah Cevdet, Mehmed Reşid ve Hikmet Emin’di. Bu beş tıp öğrencisinin bir araya geldiğinden ne hocalarının haberi vardı ne de sınıf arkadaşlarının. Çok önemli gördükleri bir meseleye dair büyük işler yapmak için, tam bir gizlilik içinde buluşmuşlardı. Bu beş öğrenci adlarını tarihin sayfalarına yazdırmayı belki o gün bir araya geldiklerinde umdukları kadar başaramayacaklardı ama o gün temellerini attıkları gelenek çok uzun yıllar yaşayacaktı. O gün, o toplantıda adı geçen beş öğrenci geleneğin yaratıcısı ve sürdürücüsü İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin temelleri atmışlardı.

Aslında II. Abdülhamit’i devirmek amacıyla kurdukları gizli örgütün ilk adı İttihat ve Terakki Cemiyeti değil, İttihad-ı Osmanlı Cemiyeti’ydi, fakat altı yıl sonra bu gizli örgüt, Abdülhamit karşıtı eski Bursa milli eğitim müdürü Ahmet Rıza adlı Abdülhamit muhalifi aydının grubuyla birleşerek tarihte tanınan adını alacaktı.

İttihat ve Terakki Cemiyeti, mutlak gizlilik içerisinde örgütlenmiş, Osmanlıcı ideolojinin mirasını taşıdığını düşünen, liberal eğilime sahip milliyetçi bir örgüt olarak ortaya çıkmıştı. Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri ve devlet bürokrasisinde ortaya çıkan böylesi hareketlerin geneline Jön Türkler deniliyordu. Makedonya İç Devrimci Örgütü’nün mücadelesinden de etkilenen ve cesaretlenen Jön Türk hareketi, 1895’ten sonra ciddi bir yükselişe geçerek hızla büyümeye başladı. En sonunda, Şubat 1902’de, Paris’te Jön Türk ismiyle anılan bu hareketin çeşitli unsurlarının inisiyatifiyle özelde bu hareketi, genelde ise bütün Osmanlı muhalefetini bir araya getirmeyi hedefleyen bir kongre düzenlendi. 1. Jön Türk Kongresi, Osmanlı Hürriyetperverler Kongresi, Osmanlı Liberal Kongresi gibi adlarla anılan kongreye, farklı Jön Türk örgütlerinin yanı sıra Ermeni Devrimci Federasyonu, Veragazmiya Hınçak Partisi ve çeşitli Rum ve Bulgar milliyetçi cemiyetler de katıldı. Kongre, Jön Türk hareketi içerisinde kimi bölünmeleri su yüzüne çıkardı. Bölünme azınlıklar ve özellikle de Ermeni sorunu üzerinden gelişti. Kongre’de II. Abdulhamit’in yeğeni Prens Sabahattin’in başını çektiği liberal Jön Türk kanadı, Rum ve Arnavut delegelerle birlikte Ermenilere yaşatılan acıların bir an önce durdurulmasından yana olduklarını belirtmiş ve Ermenilerin huzur ve güvenlikleri için Avrupa’yı yardıma çağırmakta haklı oldukları vurgulanmıştı. Jön Türk hareketi içerisinde Prens Sabahattin’in görüşlerinin destekleyicileri bu noktada ciddi bir çoğunluğu temsil etmekteydiler. Fakat bu yaklaşıma karşı çıkan bir azınlık da vardı ve bu azınlığın görüşlerini İttihat ve Terakki Cemiyeti Paris şubesinin lideri olan Ahmet Rıza çekiyordu.[1]

1902 Kongresinin ardından, Prens Sabahattin’in önderliğinde ortaya çıkmış olan çoğunluk grubu Batı destekli bir darbe örgütlemeye girişti. Ancak 1903’te gerçekleşen darbe girişiminin başarısızlığının ardından, çoğunluk grubu çöktü ve Ahmet Rıza’nın İttihat ve Terakki Cemiyeti öne çıkmaya başladı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin gövdesi Osmanlı sınırları içerisinde fakat başı Avrupa’daydı. Cemiyet de kendi içinde bölünmüştü: Ahmet Rıza Osmanlı’da değişimin barışçıl yollardan gerçekleşmesi gerektiğini savunurken, Şehzade Yusuf İzzetin Efendi’nin özel doktoru olan Bahaettin Şakir’in başını çektiği grup II. Abdülhamit’in devrilmesiyle bir değişimin mümkün olacağını savunuyordu. Cemiyet Mısır’da Bahaettin Şakir’in kuruculuğunu yaptığı Şurayı Ümmet adında bir yayın çıkartmaya başlayarak çalışmalarına hız verdi. Fakat 1905’te bu gazete kapatıldı. Bunun üzerine Bahaettin Şakir Paris’e gidip oradaki şubeyi daha radikal ve aynı zamanda merkezileşmiş bir yapı haline getirmeye çalıştı.[2] 1906’da da tarihe Talat Paşa adıyla geçecek olan Selanik’in posta müdürü Mehmet Talat, Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ni kurarak Jön Türk hareketiyle irtibata geçti. Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, kısa bir süre içerisinde bölgedeki devlet yetkililerinden, Celal Paşa adıyla tanınan subay Ahmet Celal’in etkisiyle orduda ciddi bir yaygınlık kazandı. Bu sırada Prens Sabahattin de siyaset hayatına geri dönmüş ve 1906’da Adem-i Merkeziyet ve Teşebbüs-ü Şahsi Cemiyeti adında bir örgüt kurmuştu. Mısır’da ise Ahd-ı Osmani Cemiyeti adında bir örgüt ortaya çıkmıştı. Öte yandan bütün bu örgütler 22 Aralık 1907’de Paris’te yapılan ve II. Jön Türk Kongresi adıyla anılan toplantıda bir araya geldiler. Cemiyet, toplantıya katılanların, Osmanlı’nın bütünlüğünün korunması ve bir önceki kongrede tartışılan dış yardımların reddedilmesi gibi konularda hassasiyet göstermelerini şart koşmuştu. Hareket, İttihat ve Terakki bayrağı altında birleşmişti.[3] Öte yandan bu toplantının gerçekleşmesi için harekete geçen temel unsur, Jön Türk örgütlerinden herhangi biri değil, Ermeni Devrimci Federasyonu’nun Batı Bürosu idi. Dolayısıyla bu toplantı vesilesiyle Jön Türk hareketi ile Taşnaklar arasında sağlam bir ittifak ortaya çıkmıştı.[4]

Hiç şüphe yoktu ki özelde İttihat ve Terakki Cemiyeti ve genel olarak Jön Türk hareketinin büyük bir kısmı, ciddi ve büyük bir milliyetçi akımı teşkil ediyordu. Jön Türklerin aynı zamanda Prens Sabahattin çevresinin görüşleri çerçevesinde zayıf Müslüman Osmanlı özel sermayesinin çıkarlarını ve siyasetini temsil ettiğini söylemek de mümkündür. Ancak bir noktada çoğunluk elde etmiş bu görüşlerin Jön Türk hareketi içerisinde nihayetinde pek tutunamadığını görmek gerekir. Jön Türk hareketi nasıl bir sınıfsal zemine sahipti? Bu konuda en net analiz, dönemin Balkan devrimcileri hareketinin başını çeken, Bulgar dar sosyalistlerine yakın Christian Rakovsky tarafından yapılmıştır:

“Peki, Jön Türk hareketinin toplumsal niteliği nedir? Türk işçileri ve köylüleri hâlâ ruhbanın etkisi altındadırlar. Jön Türklere sempati duyan Müslüman burjuvazinin pek bir önemi olduğu ise söylenemez. Uzun bir tarihsel evrim, Türk burjuvazisini bir askeri ve devlet görevlisi katmanına dönüştürmüştür, Hıristiyan burjuvazi ise sanayi ve ticaretle uğraşmaktadır.”[5]

Jön Türk hareketi, Osmanlı devlet ve ordusunda üst ve orta katmanlarında öbeklenmiş olan radikal milliyetçi Türk burjuvazisinin bir hareketiydi ve İttihat ve Terakki Cemiyeti 1907 II. Jön Türk kongresinin ardından Türk burjuvazinin sınıf partisi oldu. Zaten Jön Türklerin ideolojisi de sınıfsal niteliklerini ortaya koyuyordu. Nihayetinde ortaya konulan, tipik bir liberal milliyetçi hareketti. Abdülhamit ‘memleketi mahvediyordu’, ‘vatanı ondan kurtarmak lazımdı’, ‘imparatorluğun toprak bütünlüğünü korumaktan acizdi’ . Devlet ve ordu içinde doğup gelişmiş olan Türk burjuvazisi sonuçta padişahın siyasi baskılarından da giderek rahatsızlanmaya başlamaktaydı. Sonuçta ortada pek de olağanüstü bir durum olduğu söylenemezdi.

Öte yandan sosyalist olduğunu iddia eden, hatta II. Jön Türk Kongresi’ne katıldığı 1907’de İkinci Enternasyonal üyesi olan Ermeni Devrimci Federasyonu, neden Jön Türk hareketiyle işbirliğine gitmişti? Bu, tipik bir İkinci Enternasyonal partisinin oportünizminden mi ibaretti yoksa ortada bundan da öte bir durum mu vardı? Kuruluş sürecini göz önünde bulundurarak baktığımız zaman, Taşnakların sosyalizmi benimsemeleri pragmatik temelleri olan bir karardı. Esasında sınıf mücadelesinin fazlasıyla yoğun olduğu Kafkaslarda bile, Taşnaklar sınıf mücadelesini reddediyorlardı. Taşnaklar, Ermeni ulusunun aşırı dağılmışlığını ve karşısında pek çok güç varken sayıca az oluşunu gerekçe göstererek, ulusal kurtuluşun başlangıç aşaması olarak adlandırdıkları dönemde Ermeni toplumundaki bütün sınıfların birlik ve beraberlik içinde hareket etmesinin gerekli olduğunu iddia ediyorlardı.[6] Öte yandan, Taşnakların büyük Avrupalı güçlerin Ermeniler lehine müdahale etmesi umutları karşılanacak gibi durmamaktaydı. Ciddi bir güç haline gelmekte olan Avrupa sosyal demokrat hareketinin Ermeni davasına desteğini kazanmak ise kulağa bir hayli cazip geliyordu. Dolayısıyla Taşnaklar, her ne kadar sosyalizmin kuruluşunun Ermenistan’da söz konusu olmadığını bir yandan vurgulasalar da, 1894’ten itibaren kimi sosyalist yayınları çevirmeye başladılar, 1896’da ise İkinci Enternasyonal ile ilişki kurdular.[7] Taşnaklar, içlerinde sosyalist görüşleri savunan kimi militanlar ve hatta Genç Taşnaklar adını alan bir hayli uzlaşmaz sosyalist bir hizip olmuş olsa da, 1907’de İkinci Enternasyonal’e giriş başvurusu yapana kadar Ermenistan için sosyalizm ile alakalı bir program benimsemediler. 1907’de benimsenen program ise azınlıkların yaşadığı ülkelerde sınıf mücadelesinin karmaşıklığından bahsediyor, ezilen ulus işçilerinin kendi milli kültürleriyle ilgilenmeleri gerektiğini söylüyor ve geleceğin sosyalist toplumunda da ulusların var olacağını vurguluyordu.[8] Taşnakların bu tarihten sonra savunduklarını söyledikleri sosyalizm anlayışı ise, teorik olarak Guiseppe Mazzini ve Guiseppe Garibaldi gibi İtalyan sol milliyetçilerinden Rus narodnik geleneğine, Eduard Bernstein ve Jean Jaures’ten Karl Kautsky’e, sosyal demokrasinin merkezinden sağına geniş bir yelpazeye dayanıyordu. Zamanla en fazla belirgin olan Fransız Jean Jaures’in uluslara, anavatanlara ve demokrasiye bağlı sosyalizm anlayışı oldu.[9] Bununla birlikte Taşnakların ulusal programı da değişmekteydi. Artık Türkiye Ermenistan’ı için, ulusal kurtuluş çizgisinden ziyade, yerel özerkliğe dayanan siyasal demokrasi ve Osmanlı İmparatorluğu ile federatif bağlar kurulması savunulmaktaydı.[10]

Enternasyonalist Ermeni sosyalistlerinin hepsi, Taşnakların, sosyalist sloganları milli amaçları için kullanan burjuva milliyetçisi bir örgütlenme oldukları konusunda hemfikirdiler. Şüphesiz, Taşnak militanlarından bazıları zamanla gerçekten sosyalist görüşlerden etkilenmeye başladılar, hatta kimileri başından beri içtenlikle sosyalizme inanmaktaydılar. Öte yandan partinin sınıf mücadelesine yaklaşımı onu hem Kafkaslarda, hem de Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni küçük burjuvazisinin yoğun ve Ermeni burjuvazisinin özellikle muhalif ve radikal kesiminin mevcut ve etkin olduğu bir yapı haline getirmişti. Taşnaklar 1907’de Jön Türklerle ittifak yaptıklarında bunu Ermeni işçi sınıfının çıkarları uğruna mı yapmışlardı, yoksa Ermeni burjuvazisinin çıkarları namına mı? İttihat ve Terakki’nin iktidarı aldıktan kısa bir zaman sonra Ermenilere uygulayacağı soykırım, Ermeni işçi sınıfının Jön Türklerle ve Türk burjuvazisiyle bir ittifaktan anlık olarak bile elde edebileceği bir çıkarı olmadığını gösterecekti. Taşnakların Jön Türklerle ittifakının altında Ermeni burjuvazisinin çıkarları yatmaktaydı. Aslında, Ermeni burjuvazisinin Taşnaklar içinde ifade bulan kesimiyle, Jön Türk hareketinin ifade ettiği Türk burjuvazisi arasında ciddi tarihsel paralellikler vardı. Nasıl Türk burjuvazisi konumuna rağmen siyasal iktidarı elinde tutmuyorduysa, Taşnaklar içinde öne çıkan radikal Ermeni burjuvazisi ve küçük-burjuvazisi de Ermeni toplumu içerisinde resmi ve siyasi ayrıcalıklara sahip değildi. Ülke genelinde siyasi iktidar monarşideydi. Ermeni toplumu içinde sultanın iktidarına eklemlenmiş, resmi ve siyasi ayrıcalıklara sahip kesimse ruhbandı. Aslında radikal Türk burjuvazisi ile radikal Ermeni burjuvazisinin siyasi çıkarları; daha genel olarak da Osmanlı devlet ve ordu burjuvazisi ile Osmanlı sanayi ve ticaret sermayelerinin çıkarları bir işbirliğini gerektiriyordu. Eğer bir parti olarak Taşnak liderliğinin analizini yaparsak söylemeliyiz ki, Aralık 1907’ye kadar örgütün liderliğinin bir zerresine dahi sosyalist dersek, ittihatçılarla masaya oturulduğu zaman o zerre ölmüştü. İttihatçılarla ittifak, nihayetinde Taşnakları geri dönüşü olmayan bir biçimde Ermeni burjuvazisinin çıkarları için büyük oynayan bir harekete dönüştürecekti.

II. Abdülhamit’in devrilmesi öncesinde Osmanlı burjuvazisinin siyasi temsilcileri bu durumdaydı. Fakat 1908 isyanının tek etmeni Osmanlı burjuvazisi değildi. Yeni yüzyılın başlarından itibaren tekrar Osmanlı gündemine oturan işçi mücadelelerinin de 1908’e giden süreçte ciddi bir etkileri olacaktı. İşçi sınıfı, Abdülhamit dönemi baskılarına rağmen 1902’de tekrar sınıfsal mücadelelerine başlamıştı. 1908’e kadar, dünya genelindeki 1905 grevlerinin etkisiyle özellikle 1904–1906 arasında yoğunlaşan, başta Selanik ve İstanbul olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu sınırlarında bulunan Kavala, Manastır, Vodenli, Üsküp, Edirne gibi şehirlerde binlerce işçinin katıldığı grevler gerçekleşti. Bu grev dalgasının Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’daki topraklarında gerçekleşmiş olması da pek şaşırtıcı bir durum değildi; zira burası bürokratik burjuvazinin İttihatçı hareketinin de gayri Müslim sermayenin ve örgütlerinin de güçlü olduğu, sanayileşmiş bir yerdi ve pek çok açıdan imparatorluğun en gelişmiş kesimiydi. Bu grevler dalgası anlık bir patlama olmaktan ziyade otuz yıldır devam eden baskıcı Abdülhamit yönetimine, ağır ve zorlu ekonomik koşullara ve tarımsal üretimdeki sıkıntılara ve kıtlıklara karşı işçi sınıfının hoşnutsuzluğunun, çeşitli makamlara yapılan çaresiz başvuruların sonuç vermemesinin bir ifadesiydi.[11] Grevlerin gerçekleşmesine neden olan en temel mesele, ekonomik sıkıntılardan dolayı hem devletin hem de özel işletmelerin işçilerin maaşlarını ödeyememeleriydi. Bu grevlerin ilginç fakat aslında şaşırtıcı olmayan yanı ise çoğunlukla gayri Müslimlerin elinde bulunan özel işletmelerde oldukları kadar, kamu sektöründe de gerçekleştirilmeleriydi. Kamu sektöründe çalışan işçilerin de greve gitmekte olması Osmanlı devlet yapısının sınıfsal niteliğini net bir biçimde ortaya koyuyordu.[12]

1902–1908 arasında her yıl gerçekleşen grevleri 1908 isyanının temel nedeni sayamayız. Öte yandan, eğer bu yıllarda böylesi bir grev dalgası gerçekleşmemiş olsaydı, Osmanlı burjuvazisinin, II. Abdülhamit rejimine karşı harekete geçecek cesareti bulamayacağını söylemek, abartılı bir ifade olmayacaktır. 1902’den itibaren altı yıl boyunca devam eden bu işçi eylemlerinden her biri, Abdülhamit rejimine bir darbe olmuş ve rejimin itibarını zayıflatmıştı. Öte yandan, grevlerin gösterdiği en önemli olgu, geçen on altı yıl boyunca işçi sınıfının mücadele etmesini engellemeyi ve sınıfı pasif bir konumda tutmayı başarmış olan Abdülhamit rejiminin artık işçi sınıfının kontrol edemediğini gözler önüne sermiştir. Rejiminin bütün tehditkâr unsurlarıyla, baskı araçlarıyla ve acımasızlığıyla bile olsa Abdülhamit, sınıf mücadelelerinin önüne geçmeyi başaramamaktadır. İşte bu durumun yaşanması, 1902–1906 grevlerini, 1908’in nasıl gerçekleşebildiğini anlayabilmek için göz önünde bulundurmamız gereken en önemli arka plan yapmaktadır. 1908’de Abdülhamit’i işçi sınıfı devirmeyecektir ama Abdülhamit rejimi çatırdamaya, 1902’de sınıf mücadelelerinin yeniden ortaya çıkması ile başlamıştır. Dolayısıyla rejime karşı ilk darbe, bizzat işçi sınıfının eliyle vurulmuştur.

1908 öncesinde Jön Türkler konusunda Osmanlı sosyalizminin tutumu Taşnakların tutumundan genel hatlarıyla farklıydı. Gerek imparatorluğun batısındaki sosyalist hareketin milliyetçi Makedonya İç Devrimci Örgütü içerisindeki kesimi,[13] gerekse Osmanlı’da faaliyet içerisinde bulunan önde gelen Ermeni sosyalist partisi olan Hınçak Sosyal Demokrat Partisi, Taşnaklar gibi Jön Türklere onlarla masaya oturacak kadar yakın olmasalar da giderek yaklaşmaya başlıyorlardı. Bunlara karşılık, Osmanlı sosyalist hareketinin hem batıdaki, hem de doğudaki sol kanadı, Jön Türk hareketine çok daha mesafeli bakmaktaydı. Makedonya’da Glavinov önderliğindeki Devrimci Sosyal Demokratlar Birliği, Girit olayı üzerinden daha 1897’den beri Jön Türk hareketine ciddi bir mesafeyle bakmaktaydı. 1898’de, örgütün o dönemki yayın organı Politiçeska Svoboda’da Jön Türk hareketinin Girit meselesine yaklaşımıyla ilgili Glavinov’un bir yazısı yayınlandı. Bir hayli sert bir dille yazılmış bir yazıda, Jön Türklerin Girit’te Türk milliyetçiliğini savunan tutumları eleştiriliyordu. Glavinov, Jön Türk’lerin Osmanlı’nın azınlıklara karşı uyguladığı milli baskıdan ve egemenliklerden yana olduğunu savunuyordu.[14] Zaten 1900’lerin başlarından itibaren MİDÖ ve benzeri ezilen ulus milliyetçileri dâhil hiçbir burjuva ve küçük-burjuva eğilimle çalışmama tutumunu benimsemiş olan dar sosyalist geleneğin, Jön Türk hareketiyle herhangi bir yakınlaşmaya girmesi düşünülemezdi. 1905’te (Dar)BDSİP çizgisinde kurulan Makedonya ve Edirne Sosyal Demokrat İşçi Örgütü’nün tutumu da bu şekilde devam edecekti. Bununla birlikte, Abdülhamit’in devrilmesine giden dönemde MESDÖ de ciddi devlet baskılarına maruz kalacaktı.[15]

Ermeni sosyalist hareketinin Osmanlı odaklı kesiminin sol kanadı ise yine Kafkaslarda, Tiflis’te 1906’da çıkmaya başlayan Yerkri Tzayn (Ülkenin Sesi) isimli gazete etrafında şekillenmeye başlayacaktı. Bu gazetede, Marksist Ermeni İşçiler Grubu’ndan Hınçak Sosyal Demokrat Partisi’ne, Sosyal Demokrat Ermeni İşçiler Örgütü’nden Genç Taşnaklara kadar bütün sosyalist Ermeni örgütlenmelerden gelen çeşitli unsurları bir araya getirmekteydi. Derginin kurucusu Tigran Zaven’in hem Taşnakların doğu örgütlenmesiyle, hem de Hınçak Sosyal Demokrat Partisi ile iyi ilişkileri vardı. Sosyal Demokrat Ermeni İşçiler Örgütü’nün önemli teorisyenlerinden Bahşi İşhanyan da Yerkri Tzayn’a katkı sunanlar arasındaydı. Ayrıca Ermeni Marksist solunun ilk örgütü Marksist Ermeni İşçiler Grubu’nun kurucularından Yessalem takma adlı militan işçi Karekin Kozikyan da, 1904’te İsviçre’de çıkarttığı ve hem Taşnak hem de Hınçak partilerini eleştiren Banvor (İşçi) isimli yayının ardından bu gazetede çalışmaya başlamıştı.[16] Yerkri Tzayn, ismine rağmen daha ilk sayısında Osmanlı İmparatorluğu’na dair çok net ifade edilmiş olmasa da açıkça enternasyonalist bir yaklaşım sunuyordu:

“İki halkı ne ayırıyor? Hepimiz aynı zorbanın ayakları altında eziliyoruz. Aynı bahtsızlıklara üzülüyoruz. Çevrenize bir bakın. Türkiye, İran ve Rusya’da Türk halkı, katı önyargıları, engin cehaleti ve sonsuz yoksulluklarıyla sömürücülerin pençesindedir; kanlar içindeki bu zavallı yaratıklar Ermeni halkı kadar acı çekmektedir. Türkiye Ermenileri kendi kurtuluş davalarını, aynı boyunduruk altında yaşayan başkalarının kurtuluş davalarından ayırmamalıdırlar (…) Türkiye’de tek bir ihtimal vardır: Büyük Devrim (…) Ermenileri, Türkleri, Kürtleri, Süryanileri, Yezidileri, Dürzîleri, Rumları, Yahudileri, Arapları, Arnavutları ve Makedonları köle eden bu rejim, bütün bu halkların birleşik gücüyle devrilmelidir.”[17]

1907’nin başına gelindiğinde ise, çevrenin görüşü daha da net bir biçimde ortaya konulacaktı. Yerkri Tzayn’ın enternasyonalizmi sınıfsal temelde bir enternasyonalizmdi ve kendilerini ne kadar devrimci göstermeye çalışırlarsa çalışsınlar, farklı sınıfların hareketleriyle işbirliğine karşı çıkmayı bir görev olarak görmekteydi. Derginin Jön Türk hareketine bakışı da bu minvalde şekillenmekteydi:

“Biz ‘Ermeni Milleti’ adına konuşmak istemiyoruz; çünkü bize göre halkları ayıran ırklar ya da diller değildir, sınıflar, toplumsal, ekonomik ve siyasal kategorilerdir. Ermeniler ve Türkler yoktur. Sadece ezenler ve ezilenler, sömürenler ve sömürülenler vardır… Jön Türklere karşı tutumumuz ne olmalı? Kendilerini liberal bir sınıf olarak ortaya koydukları için, bizim onlarla organik bir ilişkimiz olamaz (…) Gerçek bir bağlaşma, ancak Türk halkıyla yapılabilir (…) Eğer onlar yalnızca ‘Müslüman Milleti’nin değil, bütün ezilenlerin bir siyasi partisini oluştururlarsa (…) Ancak o zaman Ermeniler Türklerle birlikte bir sınıf partisi kurabilirler”.[18]

Yerkri Tzayn Tiflis merkezli bir yayın olsa da, içeriği Osmanlı İmparatorluğu’na yönelikti. Derginin sayfaları dönemin Prens Sabahattin, Ahmet Rıza, Abdullah Cevdet gibi önde gelen Jön Türklerine dair detaylı biyografiler ve sert eleştiriler içeriyordu.[19] Ayrıca Yerki Tzayn başta Van olmak üzere imparatorluğun Ermeni nüfusun yüksek olduğu kimi şehirlerinde dağıtılıyordu ve derginin yazıları Ermenice, Türkçe ve Kürtçe binlerce bildiri haline getirilip bölgede dağıtılıyordu. Taşnak Partisi önderlerinin Paris’te İttihatçılarla görüşmelerine aylar kala, bölgedeki Taşnak militanları da Yerki Tzayn’ın savunduğu görüşlerden çok ciddi bir biçimde etkileniyordu.[20] Gerek Kafkasya’daki Doğu Bürosu, gerekse Paris’teki Batı Bürosu sınıf mücadelesini reddeden Taşnak partisinin imparatorluğun doğu bölgesindeki kimi militanlarının yayınladığı aşağıdaki bildiri, Yerkri Tzayn’ın görüşlerinin etkisini, dilinin benzerliğiyle dahi doğrulamaktadır:

“Bizim kendimizin kim olduğumuzu, karşıtlarımızın ve düşmanlarımızın kimler olduğunu anlamamızın zamanı geldiğine inanıyoruz. ‘Biz’ derken, ‘Taşnak’ ya da diğer Ermeni devrimci partilerini değil, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan ve zorba hükümetin yıkıcılığına, yağmacılığına ve baskıcılığına uğrayan herkesi, bütün Osmanlıları, yani bütün Türkleri, Ermenileri, Arnavutları, Arapları, Rumları, Süryanileri kastettiğimiz anlaşılmalı. (…) Bizim bayrağımız altına girenlerse, ırk ya da din ayrımı olmadan, özgürlük ve eşitliği isteyenler, müstebit hükümetten nefretle, bütün halkları kölelikten, yağmadan ve haydutluktan kurtarmaya çalışanlardır. Biz özgürlüğüz, bilgiyiz, eşitliğiz, adaletiz. Düşmanlarımız zorbalıktır, cahilliktir, köleliktir, yağmadır, adaletsizliktir. Biz işçileriz, biz ülkemizin lanetlileriyiz, alevleri yükseltenleriz.”[21]


[1] Karasandık, Özlem. “Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre Ermeni Hınçak Cemiyeti’nin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Siyasi Faaliyetleri (1887-1908)”. Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 2005. Mersin. s. 93

[2] Uzun, Cem. “Osmanlı Muhalefet Partileri”. https://www.antikapitalist.net/makale/turkiye/84_ksdden_osmanli-muh-isya…

[3] “Tanzimat ve Batılılaşma.” Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, Cilt 6. İstanbul: İletişim Yayınları, 1988. s. 1820

[4] Ter-Minasian, Anahide. “1876-1923 Döneminde Osmanlı Toplumunda Sosyalist Hareketin Doğuşunda ve Gelişmesinde Ermeni Topluluğun Rolü”. “Osmanlı İmparatorluğunda Sosyalizm ve Milliyetçilik” Derleyen: Mete Tunçay ve Erik Jan Zürcher. İletişim. 2004. İstanbul. s. 212-213

[5] Rakovsky, Christian. “The Turkish Revolution”. Le Socialisme, Paris No.37, 1 Ağustos 1908. https://www.marxists.org/archive/rakovsky/1908/08/01.htm

[6] Ter-Minasian, Anahide. “Ermeni Devrimci Hareketinde Milliyetçilik ve Sosyalizm (1887-1912)”. İletişim. 1992. İstanbul. s. 53

[7] Ter-Minasian, Anahide. “Ermeni Devrimci Hareketinde Milliyetçilik ve Sosyalizm (1887-1912)”. İletişim. 1992. İstanbul. s. 28-29

[8]Ter-Minasian, Anahide. “Ermeni Devrimci Hareketinde Milliyetçilik ve Sosyalizm (1887-1912)”. İletişim. 1992. İstanbul. s. 72

[9] Ter-Minasian, Anahide. “Ermeni Devrimci Hareketinde Milliyetçilik ve Sosyalizm (1887-1912)”. İletişim. 1992. İstanbul. s. 74

[10] Ter-Minasian, Anahide. “Ermeni Devrimci Hareketinde Milliyetçilik ve Sosyalizm (1887-1912)”. İletişim. 1992. İstanbul. s. 72

[11] “Tanzimat ve Batılılaşma.” Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, Cilt 6. İstanbul: İletişim Yayınları, 1988. s. 1813

[12] “Tanzimat ve Batılılaşma.” Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, Cilt 6. İstanbul: İletişim Yayınları, 1988. s. 1814

[13] MİDÖ’nün kendi sol kanadı ve (Geniş)BSDİP yanlılarını kapsayan bu gruba 1905’te (Dar)BSDİP’den ayrılan ve “Anarko-Liberal” olarak anılacak olan kesimin Makedonya’daki takipçileri de katılacaklardı.

[14] Adanır, Fikret. “Osmanlı İmparatorluğu’nda Ulusal Sorun ve Sosyalizmin Oluşması ve Gelişmesi: Makedonya Örneği”. “Osmanlı İmparatorluğunda Sosyalizm ve Milliyetçilik” Derleyen: Mete Tunçay ve Erik Jan Zürcher. İletişim. 2004. İstanbul. s. 57

[15] Yalımov, İbrahim. “1876-1923 Döneminde Türkiye’de Bulgar Azınlığı ve Sosyalist Hareketin Gelişmesi”. “Osmanlı İmparatorluğunda Sosyalizm ve Milliyetçilik” Derleyen: Mete Tunçay ve Erik Jan Zürcher. İletişim. 2004. İstanbul. s. 143

[16] Ter-Minasian, Anahide. “1876-1923 Döneminde Osmanlı Toplumunda Sosyalist Hareketin Doğuşunda ve Gelişmesinde Ermeni Topluluğun Rolü”. “Osmanlı İmparatorluğunda Sosyalizm ve Milliyetçilik” Derleyen: Mete Tunçay ve Erik Jan Zürcher. İletişim. 2004. İstanbul. s. 208

[17] Ter-Minasian, Anahide. “1876-1923 Döneminde Osmanlı Toplumunda Sosyalist Hareketin Doğuşunda ve Gelişmesinde Ermeni Topluluğun Rolü”. “Osmanlı İmparatorluğunda Sosyalizm ve Milliyetçilik” Derleyen: Mete Tunçay ve Erik Jan Zürcher. İletişim. 2004. İstanbul. s. 209

[18] Ter-Minasian, Anahide. “1876-1923 Döneminde Osmanlı Toplumunda Sosyalist Hareketin Doğuşunda ve Gelişmesinde Ermeni Topluluğun Rolü”. “Osmanlı İmparatorluğunda Sosyalizm ve Milliyetçilik” Derleyen: Mete Tunçay ve Erik Jan Zürcher. İletişim. 2004. İstanbul. s. 209-210

[19] Ter-Minasian, Anahide. “1876-1923 Döneminde Osmanlı Toplumunda Sosyalist Hareketin Doğuşunda ve Gelişmesinde Ermeni Topluluğun Rolü”. “Osmanlı İmparatorluğunda Sosyalizm ve Milliyetçilik” Derleyen: Mete Tunçay ve Erik Jan Zürcher. İletişim. 2004. İstanbul. s. 208

[20] Ter-Minasian, Anahide. “1876-1923 Döneminde Osmanlı Toplumunda Sosyalist Hareketin Doğuşunda ve Gelişmesinde Ermeni Topluluğun Rolü”. “Osmanlı İmparatorluğunda Sosyalizm ve Milliyetçilik” Derleyen: Mete Tunçay ve Erik Jan Zürcher. İletişim. 2004. İstanbul. s. 210

[21] “Osmanlı İmparatorluğunda Sosyalizm ve Milliyetçilik” Derleyen: Mete Tunçay ve Erik Jan Zürcher. İletişim. 2004. İstanbul. s. 19-20

Kaynak: https://tr.internationalism.org/ekaonline-2000s/ekaonline-2011/osmanli-imparatorlugu-nda-sosyalizm-ve-isci-hareketi-3

“Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyalizm ve İşçi Hareketi” serisinde yer alan yazılar:


Yorumlar

“Jön Türklerin Yükselişi ve Sosyalistlerin Tutumu” için 4 yanıt

  1. […] Jön Türklerin Yükselişi ve Sosyalistlerin Tutumu […]

  2. […] Jön Türklerin Yükselişi ve Sosyalistlerin Tutumu […]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir