Vladimir Lenin’in “Devlet ve Devrim” Adlı Eserinin İncelemesi – Luigi Fabbri

Lenin’in devrimden sonra yazdığı bir eser, kısa bir süre önce Avanti! tarafından yayınlandı ve başlığı devrim ile devlet arası ilişkiler sorununun kapsamlı bir şekilde ele alınacağını vaat ediyordu. Ancak güçlü bir hayal kırıklığı yaşadığımızı itiraf etmek isteriz.

Lenin’in kişiliği tarihe ateşli harflerle kazınmış olarak kalacaktır. O ve partisinin üç yüz milyon nüfuslu bir ulus üzerinde iktidara yerleşmesinden bu yana geçen üç yıl bile, bir gün en ünlü tarihsel isimlerle yan yana anılacak olan bu adamın maddi ve manevi enerjisine tanıklık etmek için yeterli olacaktır.

Ancak bize öyle geliyor ki, onun savunucuları, efendilerini yüceltme hususunda, onu “büyük bir sosyalizm teorisyeni” olarak sunarken şu ana kadar hataya düşmüşlerdir. Sadece Rusça olarak yayınlanan ve henüz İtalyanca ya da Fransızcaya çevrilmemiş önceki eserlerine bir atıfta bulunulmadığı sürece, şimdiye kadar [İtalyanca ya da Fransızca olarak] yayınlanan her şey Lenin’in güçlü bir polemikçi olduğunu, Marksizmin metinlerini nasıl kullanacağını bilen ve onlara istediğini söyleten biri olduğunu, lafını esirgemeyen, tartışmada olduğu kadar hakarette de yetenekli bir yazar olduğunu göstermektedir; ancak kendi fikirlerinden, parlak bir genel vizyondan ve kurak, Marx, Mazzini ve Bakunin’in yazılarını her zaman canlı kılan o iç ateşten mahrumdur. Ayrıca tarihsel ve sosyolojik kültürü (en azından şu ana kadar okuduklarımızda) geniş ve derin görünüyor, elbette, ama sadece Marksizmle ilgili olanlar açısından. Başka hiçbir şey onun için var değil gibi görünüyor.

Bazıları onu Marx’ın bir devamı olarak görmek istemiştir. Ne büyük bir hata! Marx’ın sadece daha az hoş yönlerine, vahşi dışlamacılığına, kendisi gibi düşünmeyen herkese duyduğu kızgınlığa, dilinin kabalığına, rakibini ironi ve alaycılıkla alt etme eğilimine, tüm muhalefete tahammülsüzlüğüne sahiptir. Bir eylem adamı olarak, daha doğrusu eylem adamlarının rehberi ve lideri olarak, Lenin sosyalizm tarihinde kesinlikle eşi benzeri olmayan bir kişiliktir; ve Marx’ın kendisi onunla karşılaştırılamaz, çünkü o [Marx] eylemden çok bir düşünce adamıydı. Ancak bir teorisyen olarak, metinlerinin sadece bir tefsircisi, bir yorumcusu, bir yorumlayıcısı olduğu Marx’a kesinlikle hiçbir şey katmaz – bir sofist [stiracchiatore] olmadığı sürece.

Lenin’in kitabı her şeyden önce sosyal-demokratlar ve reformcularla bir polemik niteliği taşımaktadır. Bu nedenle kitabın daha ziyade sosyalist partinin kendi iç kullanımı için yazıldığını söylemiştik. Marx ve Engels’ten -aslında Marx’tan çok Engels’ten- o kadar çok alıntı var ki, sayfalarca alıntı çıkarılsa, tüm kitap oldukça mütevazı bir kitapçığa indirgenebilir.

Elbette, kitabın burjuva ve demokratik ikiyüzlülüğü vurgulayan ilk bölümünün tamamına katılmadan edemiyoruz. Savunulan düşünceye göre Devlet tüm yurttaşların çıkarlarının temsilcisiyken, gerçekte ezilen sınıfların sömürülmesi için egemen sınıfın bir silahından başka bir şey değildir. Ancak daha sonra Lenin, proletaryanın devlet otoritesini ele geçirerek ve üretim araçlarını devlet mülkiyetine dönüştürerek devletin kendisini ortadan kaldırmayı başardığı şeklindeki Marksist (ya da daha ziyade Engelsçi) hataya düşer. Eğer Devlet de mülkiyet sahibi haline gelirse, sosyalizm değil Devlet kapitalizmine sahip oluruz, Devletin ortadan kalkması ya da anarşi bir kenara!

Bir organizmayı ortadan kaldırmanın tuhaf bir yöntemi, onun işlevlerini arttırmak ve ona yeni güç araçları vermektir!

Mülkiyeti elinde bulunduran Devlet ile tüm proleterlerin, özel kapitalistlerin ücretlileri yerine Devletin ücretlileri haline gelmesi sağlanacaktır. Devlet aynı zamanda bir sömüren olacaktır; yani yüksek ve alçak yöneticilerin ve tüm hiyerarşik kademelerindeki bürokrasinin sonsuz birleşimi yeni yönetici ve sömürücü sınıfı oluşturacaktır. Rusya’da, en azından büyük şehirlerde ve büyük sanayi alanında benzer bir şey şekilleniyor gibi görünüyor.

Devlet söz konusu olduğunda ciddi bir Marksist hata söz konusudur: devleti sınıf ayrışmasının basit bir sonucu olarak düşünmek, oysa devlet aynı zamanda bunun nedenidir. Devlet sadece burjuvazinin ekonomik ayrıcalıklarını güçlendiren kapitalizmin bir hizmetkarı değildir, aynı zamanda kendisi de bir imtiyaz kaynağıdır, ayrıcalıklı insanlardan oluşan bir sınıf ya da kast oluşturur, egemen sınıfa her zaman yeni unsurlar sağlayarak onu besler ve eğer siyasi gücün yanı sıra ekonomik güce de sahipse, yani tüm toplumsal zenginliğin tek sahibi ise, bunu daha fazla yapmayı başarır.

Lenin diktatörlüğün “yönetici sınıf olarak örgütlenmiş proletarya” olacağını söyler. Ancak bu terimlerde bir çelişkidir! Eğer proletarya egemen sınıf haline gelmişse, artık proletarya değildir, artık mülksüz değildir. Bu, onun patron haline geldiği anlamına gelir. Dahası, eğer bir yönetici sınıf varsa, yönetilen sınıflar da var demektir, yani proleter kalan ya da proleterleşen sınıflar. Sınıf ayrımı var olmaya devam edecektir. Ve bu bilmecenin tek açıklaması, egemen sınıfın, mevcut burjuva azınlığı mülksüzleştirecek ve nüfusun geri kalanına, yani mülksüzleştirilmiş eski sınıflara ve bu şekilde kalacak ve tabi olmaya devam edecek proleterlerin çoğunluğuna siyasi olarak hükmedecek ve ekonomik olarak sömürecek olan proletaryanın bir azınlığı tarafından oluşturulacağıdır.

Eğer bu korkunç hata gerçekleşirse, insanlık bir kez daha bir hiç uğruna kana bulanmış olacaktır. Acı ve adaletsizlik yatağında başka bir tarafa dönmekten başka bir şey yapmamış olacaktır!

Mikhail Bakunin, kırk beş yıl önce, Marksizmin uygulanmasının şu sonuçlarını öngörmüştü: büyük şehirlerin daha ileri işçi ve sanayi gruplarının egemenliği, kırsal kesimdeki, küçük kasabalardaki, vasıfsız zanaatlardaki vb. işçilerin çoğunluğunun zararınadır.

Lenin, Marx ve Engels’in kılavuzluğunda, 1848 ve 1871 Fransız devrimleri örneğine başvuruyor. Ancak özgürlükçü bir devrim anlayışı olarak anarşizm tam da bu devrimlerin deneyiminden doğmuştur, çünkü bu iki devrimi yakından gören tüm devrimci teorisyenler, devrimin devletçi ya da diktatörce seyrinin zararlarına dikkat çekmişlerdir. Marx’ın kendisi bu konuda [Lenin tarafından] yanlış bir şekilde alıntılanmıştır, çünkü Paris Komünü hakkında yazarken (Lenin’in iddia ettiği gibi) merkeziyetçiliği değil, tam olarak komünal özerklikler sistemini övmektedir.

Lenin sürekli olarak devlet mekanizmasının yıkılmasından bahseder; ancak burjuva devlet mekanizmasını yıkarak yerine aynı derecede bürokratik ve hantal olan komünist parti mekanizmasını koymak ister. Bu değişimden sadece yeni devletin, yeni bürokrasinin kadrolarını oluşturanlar faydalanacaktır. Bu bağlamda, sineklerle kaplı yaralı atın, sinekleri uzaklaştırmak isteyenlerin yardımını reddettiği eski bir masal akla gelmektedir: “Çünkü” demiştir, “üzerimdekiler zaten tok, oysa onlar olmadan diğerleri daha aç ve doymak bilmez bir şekilde gelecektir.”

Lenin’in bu merkeziyetçi önyargısı, anarşistlere yaptığı bir göndermede de ortaya çıkıyor, “çünkü onlar bir otorite istemiyorlar”. Lenin’e anarşistlerin yöneticilik istemediğini kimin söylediğini bilmiyoruz. Ancak Lenin’in hatası, bürokratik merkezileşme olmadan, otorite olmadan, yani Devlet olmadan bir yönetimi mümkün görmemesinden ve anarşistler otorite, Devlet ve bürokratik merkezileşme istemedikleri için, bizim de yönetim istemediğimize inanmasından kaynaklanmaktadır. Ama bu bir fantezidir [fisima]. Gerçekte, en iyi yönetim, en iyi örgüt gibi, bu adı gerçekten hak eden, mümkün olan en az merkezileşmiş ve en az otoriter olanıdır.

Lenin, Engels’ten alıntılayarak, Devletin ortadan kaldırılmasını istediğini söylediğinde, pratik sonuçları olmayan ulvi bir niyeti dile getirmektedir, çünkü seçtiği yol arzu ettiği biçimin yerine, oluşum sürecinde bir sınıfın egemenliğinden bir diğerinin egemenliğine geçen devlet kurumunun güçlenmesine yol açmaktadır.

Anarşist bir gazetenin içinde, Lenin’in bu kitapta anarşistler ve anarşizm hakkında söylediklerini görmezden gelemeyiz.

Yukarıda bir kısmından bahsettik. Ancak Lenin’in anarşistlere karşı adil olmak için gösterdiği çabayı gizlememeliyiz, belki de işbirliğinin ne kadar değerli olabileceğini deneyimlerinden bildiği için. Bunu her zaman başaramıyor, örneğin anarşistlerin devlet mekanizmasını yıkma ihtiyacı ve onun yerine ne koyacakları gibi somut sorulara hiçbir katkıda bulunmadıklarını söylerken. Tüm anarşist literatür bunun tam tersinin kanıtından ibarettir!

Ancak Lenin, yaklaşık otuz yıl sonra, Plehanov’un, Deville’in saçma bir broşürüyle birlikte konuyla ilgili tek sosyalist incelemeyi oluşturan Anarşizm ve Sosyalizm adlı iftirasının çok kötü olduğunu kabul ederek bu hakkı anarşistlere teslim eder.

Lenin’e göre Plehanov konuyu “en güncel ve siyasi açıdan en gerekli olandan, yani devrimin devlete karşı tutumundan kaçınarak” ele almıştır. Plehanov’un kitapçığında, Stirner, Proudhon ve diğerlerinin (yine Lenin’e göre) fikirlerine ilişkin materyalle oldukça dolu tarihsel-edebi bir bölümün yanı sıra, “bir anarşistin bir hayduttan zorlukla ayırt edilebileceğini göstermeyi amaçlayan cahilce ve kaba düşüncelerden oluşan” başka bir bölüm daha vardır. Lenin, anarşistlere bu şekilde davranılmasını, politikada “burjuvazinin önderliğinde yürümek” isteyen Plehanov’un oportünist politikasına bağlamaktadır.

Söylemeye gerek yok, Plehanov’un kaba ve cahilce iftirası tam da bugünlerde, kim bilir neden, aynı Bolşevik ve Leninist Avanti’nin kitapçısı tarafından yeniden basıldı!

Ancak Lenin, Plehanov türünden sosyal-demokratlar tarafından yapılan olağan anarşizm eleştirisinin küçük burjuva ıvır zıvırlarına başvurduğunu kabul etse de, argümanları daha kesin değildir, çünkü o da gerçekte var olmayan kendi uydurmuş olduğu bir anarşizmi hedef almaktadır. Engels’in Proudhonculara yönelik eleştirilerini tekrarlıyor, anarşistlere, proletaryanın onun yerine ne koyması gerektiğine dair hiçbir fikri olmaksızın, devleti bir gecede ortadan kaldırabilecekleri yanılsamasını atfediyor ve benzeri şeyler söylüyor.

Ancak Lenin’in anarşistlerin gerçekte ne istediklerini ve nasıl hareket etmeye niyetli olduklarını hiç anlamadığını göstermek için, en az şimdiye kadar yaptığımız tarzda çok şey yazmamız gerekirdi. Bunu başka bir zaman yapacağız… eğer zamanımız olursa!

Kaynak: Review of “State and Revolution” by Vladimir Lenin

Çeviri: Heimatlos Kültü / Bar Serapion


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir