Eşcinsellik ve Bilim – Tayfun Gönül

Sokak Dergisi’nin 31.12.1989 tarihli 19. sayısında yayınlanan yazı Kaos yayınları tarafından basılan, Tayfun Gönül’ün farklı dergilerde yayınlanmış yazılarının derlendiği Vicdani Anarşizm (Kaos Yayınları Kasım 2014, İstanbul) kitabından alınmıştır. 

Sokak 12. sayısında Dr. Ali İhsan Şener’in eşcinsellerle ilgili bir araştırmasını, sizinle bile olsa, gönüllü olmayan kişilere uyguladığı ve ön yargılı olduğu savıyla eleştirdi. Geçen sayımızda Dr. Şener’in “Bakırköy Akıl Hastanesi’nde dünyanın en bedbaht insanlarına…” diye başlayan bir tekzip yayınladık. Şimdi Dr. Şener’e ve onun gibilere derdimizin her gün değişen resmi tıp ve hukuk kuralları değil, doğal ahlak ve birey olduğunu bir kez daha hatırlatıp aşağıdaki yazıyı yayınlıyoruz.

_________________

Kelime oyunu eğlencelidir. Gelişme çağında çocukların zekalarının gelişmesi için güzel bir yöntemdir de. Ancak “dünyanın en bedbaht insanlarına” hizmet verdiğini iddia eden ve bu girişten de anlaşılabileceği gibi gayet önyargısız bilimsel araştırmalar yapan ciddiyet tutkunu ciddi bir bilim adamı için cidden gayriciddi bir tutumdur.

Dr. Ali İhsan Şener tekzip yazısında DSM-III sınıflamasına göre ego-distonik homoseksüalitenin hastalık olduğunu belirtiyor. Yazısının geri kalan kısmında polemik yapmaya değer bir şey bulamadık. Sayın Şener’in uzmanlık zırhlarının arkasına başvurarak yaptığı ucuz kurnazlık şu: Bilimsel jargonla pek âlâkası olmayan Sokak okuyucusunu nasıl olsa DSM idi, ego-distonikti gibi şeylerden anlamaz, homoseksüalite sözcüğüne bakarak, “Ha, demek ki eşcinsellik bilimsel çevrelerde hastalık olarak görülüyormuş” diyecek.

Biraz Bilim

DSM, Amerikan Psikiyatrı Derneği’nin çeşitli psikiyatrik hastalıkları sınıflandırmak için kullandığı skaladır. Belirli periyotlarla bu sınıflandırma değişir. Biz şu anda kullanılan DSM-III’e bakmakla yetinmedik, DSM-II’ye de baktık (1978 tarihli); burada eşcinsellik 302/0 maddesinde açık seçik bir hastalık olarak sınıflandırılıyordu. DSM-III’de ise Doç. Dr. Şahika Yüksel’le birlikte bütün aramalarımıza rağmen homoseksüalite’yi bulamadık. Çünkü kaldırılmıştı.

Onun ego-distonik cinsel yönelişler ifadesi vardır. Gene bir başka sınıflandırma olan Dünya Sağlık Örgütü’nün ICD-10 sınıflandırmasında, eşcinsellik yoktu ve F66/1’de ego-distonik cinsel yöneliş vardı. Biz konunun teknik yanını bilmeyen okuyucunun karşısında kelime oyunu yapmayacağız. Ego-distonik cinsel yönelik ego-distonik homoseksüaliteyi kapsar. Peki, ego-distonik homoseksüalite nedir?

Prof. Dr. Kurban Özuğurlu, İstanbul Tıp Fakültesi’nde ders kitabı olarak da okutulan kitabının 338. sayfasında E. Schorsch ve Orhan Öztürk’ü de kaynak göstererek ego-distonik eşcinselliği şöyle tanımlıyor: “Cinsel dürtü ve eğilimlerinin bilincinde değildirler. Fakat bilinçdışı eşcinsel dürtü, bireyin benliğini baskı altına alır. Kişinin benliği ile homoseksüel dürtü bağdaşık değildir. Sürekli bir çatışma içindedirler. Eşcinsel dürtülerinin bilinçten uzaklaştırma çabaları, kişi AŞIRI ERKEKLİK ÇABASINA ya da EŞCİNSELLİK DÜŞMANLIĞINA itebilir. Bunlara latent homoseksüalite (gizli eşcinsellik) adı verilmektedir.” (Büyük harfli vurgulamalar bizimdir.)

Gene aynı yazarın aynı eserinde bu kez ego-sintonik eşcinsellik tanımına göz atalım. “Eşcinsel ilişkiden cinsel haz alan ve bu davranışını egosu ile uzlaştıranlardır. Bunlar eşcinel duygu ve dürtülerinin bilincindedir. Uygun eş bulunca cinsel dürtülerini doyururlar. Böyleleri yalnızca toplumsal yargıdan çekinirler. Bunlar hekime kolayca başvurmazlar. Eşcinsel davranışları, benlikleriyle uyum içinde olduğundan bunlara ‘ego-sintonik’ ya da AÇIK EŞCİNSELLİK adı verilmektedir.

Klinik bakımdan, ego-sintonik eşcinseller bir sorun teşkil etmezler. Bunlar, ancak dış baskılarla, bir olay üzerine mahkeme yoluyla hekime gelirler.”

Dr. Şener araştırmasını açık eşcinseller üzerinde yapmaktadır. Dolayısıyla ego-distonik eşcinselliğin hastalık olduğunu kanıtlayarak, kendi yaklaşımının da bilimsel olduğunu kanıtlayacağını sanıyorsa, hemen uyaralım, yanılıyor.

Kaldı ki, ego-distonik çok genel bir deyim. Sadece cinselliği kapsamaz. Kişinin kendi benliğiyle uyumsuz olduğu bütün durumlar için kullanılır. Örneğin bu konuda özel görüşmemizde Prof. Özuğurlu bu konuda şöyle diyor. “Ego-distoni kişinin kendi davranışlarından memnun olmaması durumudur. Yalnızca eşcinsellikte ortaya çıkmaz. Örneğin bana göre dayak atan koca, otoriter öğretmen, yanında çalışanlara baskı yapan amir, işkenceciler ego distonik sadistlerdir. Kendi sadist cinsel eğilimlerini kabul edemediklerinden böylesi davranışlara yönelirler.”

Yani hastalık olan eşcinsellik değil, ego-distoni sayın Şener. Ego-distonikleri aramak için yaşamlarına bütünüyle yabancı olduğunuz eşcinselleri aramak zorunda değilsiniz, kendi çevrenizde de bolca vardır bunlardan. Aklıma gelmişken, aşırı eşcinsellik düşmanlığı da ego-distonik eşcinsellik belirtisiymiş, ne yapacağız şimdi? Hangi birine öncelik vermeliyiz?

Hayata Saygı!

Dr. Şener, bilime saygıdan bahsediyor tekzibinde. Bilime neden saygı duyacakmışız? Bilim eşcinsellerin mücadelesi olmasaydı bugün hala DSM-II sınıflandırmasında olduğu gibi eşcinselliği hastalık olarak kabul edecekti. Bilim insanın, bilgisinin tek kaynağı olmaması bir yana, “bilimsel doğruların” her zaman doğru olmadığını da kendi kendini sürekli tekzip ederek söylüyor. Bazılarının yeni dini olabilir bilim, ama bizim için yalnızca bir yöntemdir ve önünde saygıyla eğilmemiz gerekmez. (Burada uzun uzun, Kuhn, Fayereband gibi sayın Şener’in hayatında duymadığı isimlerden bahsedebilirdim, ama bizim genel yayın yönetmeninin fazla kızdırmamak için malûmatfuruşluğa son veriyorum.)

İşin bilimsel ehlini arıyordunuz. Kurban Özuğurlu, E. Scorch, Orhan Öztürk, yeter mi bunlar? Biz işin ehillerini tanıtalım biraz da size. Eşcinsel Kurtuluş Hareketini ya da orijinal adıyla Gay Liberation Front’u.

Eşcinsel Kurtuluş Cephesi

28 Haziran 1969, Cumartesi günü New York’ta sabaha karşı eşcinsellerin bir tür sığınağı olan Stonewall barı her zamanki gibi polisler tarafından basılır. Bu habersiz baskında barın dışına sürüklenen müdavimler ilk olarak polisi taşa tutar, bununla da yetinmeyip bara saklanıp yardım çağıran polisleri hırpalar. Polis ekipleriyle kıyasıya bir savaş başlar ve bu savaş şehre yayılarak üç gün sürer. Eşcinsellik tarihinin ilk açık savaşıdır bu. Herkes şaşkına döner. Eşcinseller bu olaydan sonra toplanıp Gay Liberation Front’un ilk adımlarını atar. (Psikiyatristlere: Bu DSM-II’nin DSM-III’e dönüşmesinin de gerçek öyküsüdür. Bizden başka hiçbir “bilimsel” metinde bulamazsınız.)

Biz hâlâ eşcinsellerin bir hastalık olup olmadığını tartışaduralım. Danimarka’yla başlayan kervanda eşcinseller evlilik hakkını da alarak heteroseksüellerle eşitliklerini kabul ettirme yolundalar. Stonewall olayının 20. yılı Avrupa’da ve Amerika’da büyük şehirlerdeki yürüyüşlerle kutlanıyor. Eşcinseller buna, gurur yürüyüşleri diyor. Büyük kalabalıklar, geride bıraktıkları bu yirmi yılın gururuna katılıyor, yüzlerce yılın ezilmişliğine karşın seslerini yükseltiyorlar. İşlerinden atıldılar, kitapları yakıldı, oyunları, filmleri yasaklandı. Çağımızın siyasileri ve delileri elektroşoktan geçirip tedavi etmeye çalışan güçleri onları da elektroşokla kendilerine benzetmeye çalıştı. Aç bırakıldılar, yuhalandılar. Taşlandılar. Özel hayatları yağmalandı. Tarihleri yok sayıldı. Tarihi yazanlar onları görmezden geldi. Bütün bunlara rağmen ayakta kaldılar. Yanlarında kimseyi bulamadılar, ama yalnızlığı kabul etmediler. Sokaklara çıktılar. Bir araya geldiler. Aşklarını savundular. Bedenlerinin özgürlüğünü savundular. Gururlular. Çünkü cinselliklerinin yer altında, dolaplarda, keneflerde kilit altında tutulmasına karşı çıktılar. Bütün hükümetlere ve hükümetlerin tepesine bindiği acıklı ve cici ailelere rağmen kendi tercihlerine sahip çıkmaya soyundular.

Yirmi yıldan çok daha önceler giden kişisel çabalara, kendini yakmayı göze alarak direnen, açıkça eşcinselliğini haykıran insanların mücadelesiyle epey yol kat edildi. Dünyanın görece uygar birçok ülkesinde dişleriyle tırnaklarıyla kazandıkları öyle çok şey var ki. Yayınlar , her çeşit sosyal örgütlenme (özel kliniklerden, barlara, dayanışma ağlarından kulüplere) Her şeyden önce bir baskı grubu olmayı başarmışlar. Dolayısıyla partilerin programında eşcinsellere yönelik maddeler var. Hele kimi yerel seçimlerde belirleyici ağırlık elde etmişler. En ufak haksızlıkta seslerini yükseltiyorlar. Büyük şehirlerin sokaklarına ses veren gruplardan biri, eşcinseller.

Sayın Şener’e son sözü Eşcinsel Kurtuluş Hareketi’nin militanlarından Martha Shelley söylüyor:

“Liberalizm bize yetmez. Bunu yeni kavramaya başladık. Sizin –heteroseksüelliğin güvenli konumundan- bize anlayışla gülümsemeniz yetmiyor. Sadece karşı cinsten biriyle yattığınız için bizden daha üstün olduğunuz inancını gizlice büyüttüğünüz sürece hâlâ beşiğinizde uyuyorsunuz demektir.

Biz de sizi uyandıran kâbus olacağız.”

Cık cık cık. Bak sen şu haddini bilmez anti-sosyale. Sayın Şener, şu sizin psikiyatri cemiyetinizden atılan bir adam vardır. Wilhelm Reich, onun bir sözü vardır: “Kamuoyu bütün dar kafalı erkeklerle bütün dar kafalı kadınların toplamıdır.” Siz kamuoyunu etkilemek için bir tekzip kaleme aldınız. Yazdığınız şey bizim okuyucumuza yani Sokak’a hiçbir şekilde hitap etmiyor. Bu meyanda örneğin kamuoyunun bir parçası olan yargıçları etkilemeyi başardınız. Gelin sizle bir anlaşma yapalım kamuoyu sizin olsun, sokaklar bizim… Dilerseniz bir tekzip daha gönderin. Onu da mahkeme kararıyla bastırabiliriz. Ama unutmayın. Cinsellik hem ahlaktan, hem hukuktan, hele hele hem de psikiyatriden çok önce vardı.


Yorumlar

“Eşcinsellik ve Bilim – Tayfun Gönül” için bir yanıt

  1. […] Eşcinsellik ve Bilim – Tayfun Gönül (Sokak) […]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir