31 Mart yerel seçimlerinin üzerinden 1 aydan fazla zaman geçmişken, YSK AKP’nin itirazlarını kabul etti ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin yenilenmesi kararı aldı. Her biri kapitalist sınıfın çıkarlarına hizmet eden ve mevcut rejimin sürdürücüsü olan iki parti arasındaki rekabete ve nihayetinde seçimler üzerinden bir kurtuluşa bel bağlayanların umutları yine suya düştü. Düzen içindeki çürümenin geldiği boyut tekrar gözler önüne serildi, bu durumdan fayda sağlayan AKP-MHP’li bürokratlar, devlet ihaleleri ile zenginleşen müteahhitler ve onların çevresinde konumlanan çanak yalayıcıları İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin getirdiği muazzam imkânları kaybetmemek için yoğun biçimde çalıştı ve istedikleri sonucu elde ettiler.
İnsanlarda kendi hayatları ile ilgili söz sahibi oldukları yanılsaması yaratan ve bu yönüyle düzenin devamı için büyük öneme sahip olan seçimlere yönelik böylesi bir müdahalenin, sistemin kendi iç işleyişi yönünde akılcı olduğu söylenemez. Hele ki giderek derinleşen ekonomik kriz koşullarında geniş kesimler nezdinde sistemin meşruluğunu tartıştıracak böylesi bir hamle, egemen sınıf temsilcilerinin uzun vadeli planlar yapabilme kapasitelerinin olmadığının göstergesi. Ancak bu ayrıksı bir örnek değil, tarih kişisel çıkarları, yöneticilerin iktidar hırsları, egoları uğruna akıl dışı davranarak büyük toplumsal dönüşümlerin önünü açtıkları sayısız örnekle dolu. Böbürlenmelerine, kendilerini büyük göstermelerine rağmen kendi yaşadıkları ortamı kemirip tüketen, düzenin çürümüşlüğünü bize ayan beyan gösteren bu akılsız asalak sürüsü, düşmanlarımız arasındaki en zayıf olanı. Asıl tehlikeli olanlar, kendini “onlara” düşman ve bize dost gibi gösteren, bizi peşine takmaya ve çürümüşlüğün üstünü kapatmaya çalışanlar. 2015 referandumundaki hilelere rağmen sokağa çıkanları eve çağıranlar, 2018 genel seçimlerinde “Adam kazandı” diyenler, savaş tezkerelerinde, milletvekilliği dokunulmazlıklarının kaldırılmasında ve bütün kritik noktalarda AKP-MHP ittifakına açık destek olanlar bugün yine seçimler üzerinden sahte bir umut havası yayarak açığa çıkan öfkeyi yatıştırmaya, olası bir toplumsal hareketin önünü kesmeye çalışıyorlar.
Ekonomik kriz giderek derinleşirken, toplumu yönetebilmek için çürümüş düzeni restore etmek gerektiğini bilen bu siyasi cambazların dediği gibi, ilan edilen yeni seçimlere kadar “sükûnetimizi korur” ve o gün oy vermekten başka bir şey yapmazsak yine büyük bir hüsranla karşı karşıya kalacağımız ortada.
Ne yapabiliriz?
Öncelikle, her seçimden sonra “seçimle bir şey değişmiyor.” deyip sonra niye kendimizi bu aslında hiçbir işe yaramadıklarını ve hiçbir zaman bizim çıkarlarımızı temsil etmediklerini bildiğiniz sözde muhalefet partilerinin peşinde bulduğumuzu sorgulayabiliriz. Sonrasında “Hiçbir şey yapmayın, sokağa çıkmayın, farklı mücadele yöntemleri bulmayın, örgütlenmeyin, mücadele etmeyin evinizde oturun.” diyenlere kulak asmayı bırakabiliriz. Bir kahraman aramayı bırakarak, aynı işyerinde birlikte çalıştığımız, aynı mahallede birlikte yaşadığımız bizler gibi insanlarla örgütlenerek ve nasıl etkin biçimde mücadele edebileceğimizi düşünerek devam edebiliriz. Sonrası gelecektir… Kararın açıklanmasının hemen ardından, İstanbul’da kimseden talimat beklemeden yaptığımız gibi tencere tavalarla sessizliği yırtabilir ve sokağa çıkabiliriz.
Tek rolü hiçbir şey üretmeyen asalak siyasetçiler arasında tercih yapmak olan “seçmenler” değil, tüm hayatı var eden çalıştığımız fabrikalarda, atölyelerde, plazalarda, mağazalarda ekonomiyi döndüren emekçiler olduğumuzu hatırladığımız zaman ise nelere muktedir olduğumuzu daha iyi anlayabiliriz. Çalışmayı durdurarak veya yavaşlatarak yaşamı aksatabiliriz mesela. Ancak tüm bunların ötesinde seçimlerde oy vererek bir şeyi değiştiremeyeceğimizi, gerçek değişimler için toplumun dönüşmesi gerektiği, bunun için de örgütlenmemiz gerektiğini anlamak zorundayız. İşyerlerimizde her tür mücadelede yan yana durabileceğimiz birlikler kurabilir, yaşadığımız alanlarda da temel yaşamsal ihtiyaçlarımızı birlikte karşılayacağımız, birlikte mücadele etmemizi sağlayacak ve yeni bir yaşamın nüveleri olacak örgütlenmeler oluşturabiliriz.
Bu öneriler pek çok kişiye zor ve uzun vadeli gibi gözüküyor olabilir, ama kolay gibi gözükenlerin bir işe yaramadığını yeterince görmedik mi?
Kurtarıcı gelmeyecek, sorunlarımız sandıkta çözülmeyecek, özgürlüğümüzü ancak kendi ellerimizle kazanacağız!
Yeryüzü Postası
Bir yanıt yazın