Kapitalizmin neden olduğu ekolojik yıkım, savaşlar, toplumsal çöküş ve yoksulluk gibi nedenle dünyanın pek çok yerinde giderek daha fazla insan yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalıyor. Görece daha iyi bir yaşam umuduyla göç edilen yerler açısından ise göçmen sorunu temel sorunlardan biri haline geliyor. Suriye’deki savaş 8. Yılına girerken 4 milyona yaklaşan Suriye kökenli göçmenin yaşadığı Türkiye de bu sorunun giderek daha yoğun hissedildiği ülkelerin başında geliyor. Üstelik yalnız değiller. Afganistan’dan ve Afrika’dan göçen yüz binlerce göçmen Türkiye’de yaşıyor. Pek çoğu Avrupa’ya gidip can güvenliği ve insanca yaşama koşullarına erişmek amacıyla Türkiye’ye geldi. Fakat AB ve Türkiye arasında imzalanan göçmenlerin geri kabulü anlaşması ve AB’nin sınırlarını -Ege ve Akdeniz’i göçmen mezarlığına çevirme pahasına- Frontex gibi kurumlarla giderek güçlendirmesiyle burada sıkışıp kaldılar. Nihayetinde pek çok göçmen burada kalıcı hayatlar kurdular. Ancak burada hala çok ağır suistimallere ve sömürüye maruz kalıyorlar. Göçmenlerin çoğunluğu kaçak olarak, asgari ücretin altında ücretlerle çalışıyor – o da tabi iş bulabilirlerse. Yasal statüsü olmayan pek çok göçmen sağlık ve eğitim gibi temel haklardan yararlanamıyor. Kuşkusuz bu koşulların en büyük mağdurları kadınlar ve çocuklar. Suriyeli kadınlar iş bulmakta erkeklere göre daha dezavantajlı durumdalar. Cinsel istismar ve cinsel saldırılar konusunda daha korumasızlar ve zengin erkeklere satıldıkları yani köleleştirildikleri sayısız örnek var.
Bugün ise Suriyeli göçmenler giderek artan düşmanlıkla beslenen, şiddet ve baskı dalgası ile karşı karşıya. Suriyeli göçmenlere yönelik yeni devlet politikasının onları zorla geri göndermek olduğu anlaşılıyor. Gerek iktidar gerekse sözde muhalefet partilerinin mensubu olan siyasetçilerin tamamı söylem ve eylemleri ile Suriyeli düşmanlığını körüklerken, yoğun olarak yaşadığı bölgelerde Suriyelilere dönük yağma ve linç noktasına ulaşan saldırılar giderek artıyor. Bu rastlantı değil. Kışkırtılmış ırkçı gruplar eliyle gerçekleştirilen saldırılar bir yandan Türkiye’nin göçmenlere yönelik politikalarının iflas ettiğinin göstergesi, diğer yandan ise Suriyelilere yönelik tehcir politikasının bir parçası. Hükümet Suriyeli göçmenlere yönelik yoğun bir geri gönderme kampanyası başlatmışken göçmen düşmanı politikalar konusunda AKP, CHP, MHP ve İYİP birbiri ile yarış halindeler. Yerel seçimler sırasında göçmen düşmanı söylemler ve CHP’li belediyelerin plajları Suriyelilere kapatmak ve Suriyelilere yardımları kesmek gibi ırkçı girişimleri bu konuda tüm düzen partilerinin mutabakat içinde olduğunu gösteriyor. İnsanları savaşın sürdüğü Suriye’ye zorla göndermeye dönük bu insanlık dışı plan ise aynı zamanda göçmenleri “geri kabul anlaşması” adını verdikleri rüşvet anlaşmasıyla Türkiye’de tutmaya çalışan Avrupa devletlerinin politikalarının ürünü.
Son birkaç ayda yaşananlar bunun ipuçlarını vermekteyken son günlerde kitlesel sınır dışı haberlerinin artışı acil harekete geçmemizi zorunlu kılıyor. Son dönemde pek çok şehirde Suriyelilere ait iş yerlerinin kapatıldığı, Arapça tabelası olan iş yerlerine yönelik baskınların arttığı ve yüklü cezalar kesildiği belirtiliyor. Özellikle İstanbul’daki Suriyelilerin çeşitli bahanelerle kitlesel biçimde gözaltına alındığı, pek çoğunun zorla “Gönüllü geri dönüş” belgesi imzalatılarak sınır dışı edildiğine yönelik haberler ve görüntüler sosyal medyada paylaşılıyor. Savaş hala sürdüğü için doğrudan sınır dışı edemedikleri Suriyelileri zorla “Gönüllü geri dönüş” belgesi imzalatılarak sınır dışı etme yöntemi uzun süredir var olan bir uygulama. Ancak özellikle son bir haftadır bunun kitlesel biçimde uygulandığı, polisin İstanbul’da adeta Suriyeli avına çıktığı, çeşitli bahanelerle Suriyelilerin çatışmaların devam ettiği İdlib gibi bölgelere gönderildiği ifade ediliyor.
Kapitalistlerin ve onların hizmetindeki politikacıların yarattığı sorunların bedelinin savaşın mağdurları olan Suriyelilerin ödetilmesine izin veremeyiz. Ölüm ve daha fazla yıkımla karşılaşacakları paylaşım savaşının ortasına gönderilmelerine seyirci kalamayız.
Ne içinde bulunduğumuz ekonomik krizin, ne savaşın, ne iklim krizinin, ne de diğer sorunlarımızın sorumlusunun Suriyeliler olmadığını, gerçek düşmana yani kapitalizme karşı hep birlikte mücadele etmediğimiz koşullarda, yok oluşa sürüklendiğimizi inatla anlatmak zorundayız.
Hep birlikte insanca yaşamanın koşullarını yaratmak ve burada yaşadıkları insanlık dış koşullara karşı tüm göçmenlerle dayanışmak zorundayız.
AB ve Türkiye arasındaki geri kabul anlaşmasının iptali ve isteyenlerin istedikleri ülkeye gidebilmesi için Avrupa’daki yoldaşlarımızla birlikte mücadeleyi yükseltmek zorundayız.
Buradan dünyanın dört bir yanında sınırların olmadığı bir dünya için mücadele eden tüm dostlarımıza ve yoldaşlarımıza çağrıda bulunuyoruz: Suriyeli göçmenlere yönelik Türkiye’nin ve AB üyesi devletlerin ikiyüzlü politikasına karşı sesimizi birlikte yükseltelim. Devletlerimizin yarattığı savaşın mağdurlarının o savaşın ortasına gönderilmelerine göz yummayalım.
Göçmenlerle dayanışmaya! Sınırsız bir dünya için mücadeleye!
Yeryüzü Postası
Bir yanıt yazın